Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Mustafa Cilasun

* Mustafa Cilasun Şiirleri *

Recommended Posts

Ne söylesem, boyunumu büküp sabretsem!

 

 

 

Hiçbir zaman şikayet etmesem

Ne gönlümü eğlendirsem ve ne de hevslerime yenilsem

Umutla hayır dilesem, bahtım için kanat edip serinlesem

Ne yaptığımı bilsem, aklı selim olarak idrakimle ikamet etsem

Vicdanımın uysallığında aşk için niyaz edip,hakikate erişsem ve hayata elveda desem

 

 

 

Ne baharlar geldi geçti, zemheri sanki içimdeydi

Ne bir şevk kalbim için kifayet etti, ne hicran aklım için izana yetişti

ne işittiysem, hangi nazar için bir elveda dediysem, suskun köşeler neler söyledi

suya hasret çeşmeler, yaprağını bırakmış şimdi tüm dallar dilendi

Ah sinemi dağlayan akşamlar, yüreğimi yakan anılar ve yaşadığım yalnıllıklar yetti

 

 

 

Bilmem ki niye bu kadar bizarım

Sanki yorgunluk namına artık son durağım, sessizce bahtım için ağlarım

Ne kadar çile varsa, keder her an yanımda, kaldım suskun çığlıkların ahında hazanım

Ne yazsam, aşkın manasında kaybolsam,gönüller baharında süruru yudumlayıp ağlasam

Kalbi inşirah için yalvarsam, gönül kapımın açılması için sabahlara kadar yansam

 

 

 

Hürriyete hasret bir kuşun çırpınışları var ya

Susuz çöllerle serap halin senasında haşyetle yaşanır ve umut şahlanır ya

çığlığın her hali ruhun ikliminde ve sahranın bitap eşkalinde yüreği dağlar ya

Göz yaşarır, dil kurur, kalpte kalmaz artık bir sürur, umut her an kalbi korur yar var ya

Sabrın lehçesi, kanatın şehredilmeye muhtaç payesi, kalp için vuslatı aşkla aralar ya

 

 

 

Vazgeçiren her nevarsa ve hatta her nefes bir kahırsa

Umut ruhunda filizlenmeyi asla beceremiyor ve aklın bir karış havada yol alıyorsa

Nafile yere hülyalarla avunma, idrakin kalbin için bir esin vermiyorsa, her an korku yaşa

Sevginin bahşedilmişliği yüreğinin kuytu köşesinde bir mahkumsa, bihakkın hayıflanma

Aşk; nuruyla muhtedir olan bir şevktir, ancak kul ikliminde takva ile gerçekleşecektir

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sonbaharın daldırdığı rüyalar, hüzün kokarlar!

 

 

 

İlk nefesin feyz-i muhabbeti, hali celbeden bir kalbi ayılma ve hakikat-i hesap olunca

Nutkun durması, bahtın ağarması,derd-i cefanın nefsi vurması ne kadar aşk-ı yakında

Manay-ı inşirah, merak-ı tahsisat, iradey-i maslahat gönlün dirliğinde sevday-ı karsa

İşte o vakit aşk, gecenin koynundan şems-i harıyla çıkar ve kalbin muhtaçlığına akar

 

 

El hak nefes-i müddet, bahtın serabında nöbet tutar,kalp yakinen anlar, akıl sadece bakar

Ruh nihayetinde her zaman tazeliğini ve bakirliğini koruyan müstesna bir sonbahar-ı kar

Halin ikliminde ne kadar edep ilmi varsa, adabı tedrisatı iştiyakla bihakkın soluyorsa ar

dert etme sakın bırak yağsın her vakit, kalbin taprağına münbit ve bereketi edep olan kar

 

 

Ne ilk olacak ve ne de nihayet bulacak sararan umutlar ne için ibreti nazar, sabır niye var

Ey ehli talip, ilmin ve idrakin nispetinde, takvayı niyetinle, hiç durma elan tefekküre dal

Kalbin ikliminde şayet bir an olsun solarsa şevk-i ümit,neye yarayacak kanaat durma al

Ne hissiz bir niyazda, ne mecalsiz uğraşta ve samimiyetsiz hıçkırıkta nasıl bir aşk kokar

 

 

Dil, kalbin meramını akseder ruhun yetisiyle idrake meyleder,çile kul için nasib-i kader

Aklı selimlik ve iradey-i azimlik fikreden için, hesaba inanıp gönlü hasreden için keder

Zafiyet içinde nefeslenmek, tekebbürü def etmek için gayret göstermek ülfetlidir birader

Mühletin varlığında, sebebi hakikat muhakkaksa,bir an olsun meyledip beni yargılama

 

 

Şayet dünya yalansa ve şahit olduklarımız bizleri fani olarak vasıflandırıyorsa sorgula

Yalanla, yanlışın farkını bir nepze olsun anla, eline geçen fırsatları asabiyetle kullanma

Düşünmeye ne kadar muhtaç olduğumuzu ve bilgisiz bir şekilde yol aldığımızı unutma

İdrak ve izan akıl yoluyla, şayet bu hasletler ihtiyaç duyduğu ilmi sende bulunmuyorsa

 

 

Haydi uzun etmeyelim, artık çıkalım ve niyetlenelim uzun soluklu bir yola, aşk umutsa

Bir an olsun “ne derlere” aldırma, nedensiz yaşayanlar bu ahval üzredir yakinen anla

Kalbinde şefkat ve sevgiden bir iz bulunmuyorsa,insanı yargılamak şayet sana kaldıysa

Hakkı gasp etmek ve kanaatleri talan ederek şeri seçmek, gül kokusundan arileşmektir

 

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hiç bakmadın, sanki gölgen için vardın!

 

 

 

Yüreğim üşüyordu

Dilim lal oluyor, gözyaşlarım boşalıyordu

Sinem bitap bir halde umutlara sığınıyor, çare adına sessizce bakınıyordu

Ne kalbin sesi, ne hissiyatın busesi esin oluyordu , nefesim daralıyordu

 

 

 

 

Yad ellere bakıp

Nefesin sahibine sığınıp, bir köşede içimden geldiğince inliyordum

Çaresizdim, çünkü sevendim, gönlünü hasreden bir divaneydim, nerden bilirdim

Böyle badirelerin eşiğinde, tek taraflı bir celsede, hüküm verilmiş ve çekip gitmişti

 

 

 

 

Ne söylediysem

Anıları bir bir tazeleyip yad ettiysem, çırpınıp figan ettiysem de yine olmadı

Sanki bir bildiği vardı, sırların arkasında gizlenen bakışları saklıyordu, söylemiyordu

Yolun sonuydu, demek ki nihayet buydu, çümkü gönlüm hüzünle fevkalade doluydu

 

 

 

 

Bir daha seslenmedim

İçselliğime iltica ederek, kalbi lekelerimin hesabıyla sabahlara kadar çaresiz bedelleştim

Artık yeter dedim, bir daha mı asla diyerek tövbe ettim ve kavilleştim

Ne kadar heveslensem, gözlerime bakan nazarları öncelesem içinden çıkamazdım, arıldım

 

 

 

 

İçim yanıyordu

Ne kadar çekilmesi gereken hasret varsa, an be an ve geçen zamanda yüreğimi burkuyordu

Ah demek yetmiyordu keşkeler deva olmuyordu, hatalar bir şamar gibi yüreğime iniyordu

Ömür bitiyor, dert inletiyordu, en acı gelen ise yalnızlık sızısıydı, kalbim öyle anıyordu

 

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dinsin artık kalp ağrısı, hüzün içinde kanaması!

 

 

 

Haber sal, hülyalar ikliminde hiç durma artık hoş bir nefes al

Yar dilinde, efkar sadeyinde, çilenin her açan gülünde ve hatta dikeninde elbet aşk var

Ey hevesler, bin hüzünle ruhumu mest eden sazendeler ve dile gelen güfteler ar içimi yakar

Yağar, durmadan sinemin sessizliğine ve firkatin hasretine kar hiç durmaz yağar

 

 

 

 

Ey dil-i edebi, hal-i niyeti, muhabbet-i ve hasrettiği devletli hamiyeti yüce olan yar

Söyle ne vakit kalb-i iklimimde mukadder olacak en anlamlı açan ve zarif bir bahar

Niye mahzunluk yüreğime elemlebin hüzünle akar, tefekkür etmek niye acı söyle ey yar

Laleler şakıyor, gül masumiyetiyle neler anlatıyor, suya aşkın hicranı sevda yaşatıyor

 

 

 

 

Kaç gün kaldı ömürden, nefes bıraktı takati derinden, şevk uzaklaştı derdi halinden

Sazendeler söylüyor,mızrap hicran ile tele dokunuyor, ne gözyaşı duruyor ve çile bitiyor

Sabrın her hali,müddeti nefes sancılar karı, akşamdan sabaha ah çekmek vaat mi yar

İçim yanıyor, gözlerim fersiz birşekilde suskun bakıyor, yüreğim durmadan ağlıyor

 

 

 

 

Ne yazsam, derdi bin gam ile ayan kılsam, hasretin busesiyle şakıyıp saçlarımı ağartsam

Yarin hicranına hiç şahit olmasam, içimin sızısıyla şikayetlenmeden sevdamı yaşasam

Çileyle yuğrulsam ve ecrin esiğinde sabahlayarak, muhçlara sebil dağıtsam, yanmasam

Aşkı hakikat manasıyla yudumlayıp, inşirahın kollarına uzandam, gönül kapımı açsam

 

 

 

 

Her damlada,mısraların esrarı diyarında, umudun bağrında manalaşıp vedalaşsam

Bahtım için hiçbir yeise kapılmadan, kanatin serhatlığında fikrimi aydınlatıp bıraksam

Esin için, kalbi muhabbete vasıl olmak elbette müttaki kullar için bir seçim,aşk kimin

Vurgun yemiş gönlüm, yılların kaybettirdiği ve zerkettirdiği hicran ruhuma ibret için

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kalbim hüzün içinde, dilim zikretse de!

 

 

 

Acı bir siren sesiydi işittiğim

Gecenin en mahzun çehresinde ve sessizliğin davet ettiği merak haznesinde

Birden irkildim, sesin geldiği cihete doğru meylederek yürüdüm ve araçları gördüm

İtfaiye müfrezesiydi, yanan sönen ışıklar dikkat çekmek, acil olduğunu bildirmekti

 

 

Acaba ne olmuştu ve nasıl bir ihbar alınmıştı

Yoksa yanan bir ev mi vardı, gecenin karanlığında duman ve çığlık pek yamandı

Dayanamadım, hemen tez elden hazırlandım ve kapıyı açmak için çok uğraştım

Sevgili refikam telaşlanmıştı, yine başına bir iş alacaksın ve acıya koyacaksın dedi

 

 

Gözlerine baktım, ne olur gitme dediğini samimi bir şekilde anlamıştım

Lakin bir faydan dokunur mu acaba diye tekrar ısrar etmeye başladım ve çıktım

Epeyce koştuktan sonra, telaşı fark ettim bir şekilde ve yine hızlandım kendimce

Çok katlı bir binada ve pişmeye ramak kalmış aş taşınca, tüp alev almış, başlamış

 

 

İtfaiye erlerinin bazısı çok sakin ve bazısı koşturuyordu

Merdivenli aracın açılması merakla bekleniyordu, her nedense çok ağır ilerliyordu

İçerden hortumla müdahale etmek için merdivenden hışımla nefes nefese çıkılıyordu

Elektrik kesildiğinden, el fenerleri eşliğinde ve karanlığın kasvetiyle ilerleniyordu

 

 

Her bir tarafta duman ve gaz kokusu hışımla ciğerlere doluyordu

Oksijen aparatı ve gaz maskesi sadece erlerde olduğu için başka ne yapıla bilinirdi

Can havliyle atılmamın ve ne yapabilirim acaba diye çabalamamın bir gayesi vardı

Bir zaman ve ahşap olarak inşa edilmiş evlerden çıkan bir yangın acısını görmüştüm

 

 

Çırpınan ve kendini yerlere atan, aman çocuklarım diye bağıranlarla nefesleşmiştim

Hanım kardeşlerimizin ve aman dileyen çileli serzenişlerin bizzat şahidi olmuştum

Dayanamadım, alevlerin içine dalarak avuçlarımla yanan ne varsa avuçlayıp attım

Kapı camları kapatarak, battaniyeleri alevlerin üzerine kapattım, havasız bıraktım

 

 

Herkes dışarıdaydı, yakarırcasına ağlıyorlardı, birde benim için kaygıları vardı

Dışarıya kendimi attığımda ellerim titriyordu, her bir yanı yanmadan kurtulamadı

Derileri kavlamış ve bazı yerleri hayli kabarmıştı, hissetmek o an için kalmamıştı

Komşular gözlerime baktı, şayet sen olmasaydın bütün evler kuşkusuz yanardı

 

 

Sokaklar çok dar olduğundan ve o zamanlar itfaiye teşkilatı çok uzakta kaldığından

Asla yetişip bir müdahale edemezdi rüzgar hayli etkiliydi, ahşap olunca hayli dertti

Canım için ne hikmetse pek kaygılanmak, elimden gelen ne varsa ardıma bırakmam

Yan gelip yatmaktan hiç hoşlanmak, bir çare adına aymazlıktan asla zevk alamam

 

 

Nihayet bir nebze izahtan sonra, yerde uzanıp yatan çocuklar çıkmışlardı karşıma

Dumandan etkilenmiş, çaresizlik içinde nefeslerini tüketmiş ve oraya serilmişlerdi

Anneleri yardım çağırmak için çıktığında, alevler hoyratça çıkmış aniden karşısına

Ne kadar çırpınsa da, aman dilemek için komşularına bakınsa da, panik vardı orda

 

 

İtfaiye erleri mutfak ve balkondan müdahale ediyor, tüp patlamasın istiyorlardı

Sayıları az olduğundan ve çok katlı bina bulunduğundan, nefesleri daralıyordu

Sanki o an onlarda bir panik içinde çare adına savaşıyorlardı, lakin çok azlardı

Çocuğu kucaklayıp aşağıya öyle bir indim ki, merdivenleri nasıl geçtim bilmedim

 

 

Polis arkadaşları gördüm ve hemen bu çocuğun hastaneye yetişmesi lazım dedim

Çünkü duman zehirlenmesi direk beyni ve dolayısıyla ciğerleri harap eder, öldürür

Geriye dönüş ise pek mümkün değildir, nadiren olsa bile eski gibi sağlıklı değildir

Polis arkadaşlar sağ olsunlar, ciddiyetimi anlayıp hemen çocukla uzaklaşmıştılar

 

 

Zavallı anne hala çırpınıyordu, babaları her ne sebepse ortalıkta bulunmuyordu

Kim bilir belki gece mesaisi yapıyor ve ekmek parası uğruna ne kahırlar çekiyordu

Geçim derdi en önemli bir yüktü, yoksa el alemin dilinde sersefil bir nefesi talipti

Bir anlamda gönüllü köleliğe eşitti, işsizlik pek revaç taya, işverenlere ne demeliydi

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Eygül-ü lahza,ne hal bu billah aşkına!

 

 

 

Hoş bir gün

Güneş yumuşak bir şekilde aksediyor ruhuma, yüreğim hüzün içinde hıçkırsada

Akşamdan sabaha, gecenin nefesi buğulayan çırpınışlarında ve kalbim öyle yakarışta

Kaybolan yıllardan arta kalan ne varsa, hicran ruhumu titrtetiyor ahıyla, esinden sonra

 

 

Ne kadar yazılan varsa

Kelimeler derlenip, bir şevk için arza sunulunca,uhteleşen umutlar hazanla anlamlaşınca

İçlenmek, nefesi ülfetiyle sahibine mal etmek ve bahtım için hüzünle bütünleşmek adımsa

Bir bir ummanın letafetine sunulan derd-i gam, ruhumu şad eden hesab-i an yanımda

 

 

 

Yakarışlarım, aşk adına olmayınca

Vecdim, sevdanın yanıklığında yol almayınca, hal,ilhamın ve inşirahın hasretine kanınca

Yol yolcuları,önümüze serilen işaret taşları, hakikati haykıran bade muştuları olunca

Nefes müddetin seyrine amede bir şekilde, kalbin sesiyle aşkın vecdine sürurla uzanınca

 

 

 

Hislerim kabarıyor, yüreğim titriyor

Ne kadar haz etmesemde gözlerin yavaş yavaş katreleri bırakıyor, hal mahzunlaşıyor

Yıllara sari ne kadar boşvermişliğim varsa karşıma çıkıyor, mahcubiyetim hayli artıyor

Ne gözler uykunun hasretinde ve nede kalbim sessizliğin lisanından akseden hal ferinde

 

 

Şayet yaşamak, mananın rahlesinden uzak bir şekilde nefes almaksa

Zevki sefa içinde, hevesin renklerinde nefsin tükenmeyen isteklerine boyanmaksa istemem

Kalbimin sahibine iltica etmeyi ve bu manada muvahhit olmayı canı gönülden dilerim

Kimseye bir söz söylemeden, kendi edepsizliğimi nefeslenirken, aşk için vakti beklerken

 

 

Gönül kapımın açılması için, umutla ey hak derken

Azimetin tedrisatında sabırla hilme bürünürken, yüreğimin perdelerinden arileşirken

Hasrettiğim ecrim, ihsan için elden gelen gayretimi kifater etmeyecektir yakinen bilirim

Lakin solmayan bir ümitle niyaz ederim, gül kokununa meylim, lale için aktim derim

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Niyete aldım, yolun yolcusu olmalıydım!

 

 

 

Hep bakardım, ibreti nazarla anardım

Nerde bir gariban görsem, hiç arlanmadan bir vesileyle yanına yanaşır, soradım

Hele mahcubiyet içinde sıkıldıklarını görünce, içim gider , o an empati kurardım

Nihayetinde bir insandım, düşünmek için risalelerin nidasına dalardım, dona kalırdım

 

 

Meğer ne kadar hoyratça harçamışız

Sanki nihayetsiz bir zamandık, telakkilere çok kandık, kimi zamanda pek kandırıldık

Birilerini suçladık, geri dönüşümü muhakkak olarakta ne kadar haz etmesek te suçlandık

Neyi hangi minval üzre yaptık, “ne derler” diye ne kadar kaygılandık, sanki ahmaktık

 

 

Neslin emmniyeti sağlanacakmış, anlayamadım

Can güvenliği varmış, karakol ve kolluk kuvveti bunun için sokaklardaymış, yokladım

Gazete manşetlerini taradım, elim kazaları bir bir sızlanarak andım, ne yapmalıydım

Sosyal devlet,medeni halvet,desise ve entrikalara avdet ve niye işgaliye serbest saydım

 

 

Evet mi, hayır mı da ne vardı hiç anlayamadım

Bir siyasi lider “hayırda hayır vardır” diyor, diğeri “vesayetin kalkacağını” söylüyör

Binaenaleyh terör ve kargaşa her yana salkım sacak dağılıp, millete panik pompalıyor

Ekranran hiç durmuyor, rengarenk proğramlar sunuyor haydi söyle okumak nerde kalıyor

 

 

Fikredip, altarnatif geliştirmek için bilmek ve bu anlamda meşveret etmek asliyettir

Mazi ve ati niye ruh ve kalp bakımından en sadakatli bir zamandır,idrak kim için ardır

Edip, zihni ve kalbi bakımdan, fikirler deryasından,ibret harikasından bahsden candır

Aşk;Hak ve hakikattir, insanı ehlileştiren zamandır,gönül sayfalarını aralayan sevdadır

 

 

Kul, kamili manada hicranın sahnesinde, çilenin payesinde, cehtin ilgasında vahadır

İklimleri sinesinde barındıran, suya aşk yazdıran, yaprağın hüznünü terennüme ayandır

Abad olduğu hasretin, sahnelerde perdelenen bin bir hüzünlü nefesin şümulunde edebin

Ah çektiren ne varsa, derdin gamı her an sineme yakınsa,aşkın harı varsa, hiç korkma

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dile gelen, manaya meftun bırakırsa ne ala!

 

 

 

Latif bir sesin geldiği istikamete ve davete icabet eden kalbimle çaresizce yöneldim

Biraz kalabalık vardı, dikkat kesilmiş vaziyette ve her nedense aynı cihete bakıyorlardı

Bir şey olmalıydı, hareketsizlik fevkalade aşikardı,elim bir hadise olmalıydı

Kalktım ve yavaş adımlarla yol alarak, bir nebze olsun yakınlaşmıştım

 

 

 

Biraz daha yakınlaştım, çünkü merakımla başbaşaydım, ne olduğunu anlamalıydım

Tilaveti gayet güzel olan bir ahuzar, latif sesiyle ve hayli samimi vecdiyle etkilemişti

Al-i imran süresinin bazı ayetlerini asude halde okuyordu, doksanıncı ayetten başlamıştı

Şüphesiz çok manidar ve bir o kadarda ibreti nazarla hemen dikkatinizi çekiyorlardı

 

 

 

Ah bin yıllık bir tarihi ve lisanı hakikati, sebeb-i aşikarca nesile yabancılaştıran kan

Ne söyleyim ve hangi saiklerle dillendireyim,bin hüzün içinde yad edeyim, dedim o an

Çocuk doğar,çiçek misali açar,meltemin hasıyla sabahlar,hazana bilmem ki nasıl bakar

Kar yağsa da yüreklere,tedrisat telakkilerle lav edilip küllense de, cehalet her an kokar

 

 

 

Dil-i hakikatin, gayey-i takatin, insan-ı beşerin, bahaneler içinde ki tercihin vay haline

Bir asrı geçkindir zerk edilen, medeniyet adına şekilden şekile girilen, olmadı daha diyen

Hangi kapıya baş vurduysa,sefih bir halde reddedilen,sanki mecburmuşuz gibi arz edilen

Örf ve ananeyi hiçleyen, edebi,adabı görmezden getiren,nesilleri kepazeleştiren bir kıdem

 

 

Ah bir demki ne dem, bilsemki nereye gitsem,hiç değilse hicranı sessizce nefeslenip göçsem

Ne kadar muradım var ise, ümitlerim her vesileyle yek pare, hazan bilmemki niye içimde

Kitab-ı celilin okunan ayetlerini, bir şekilde hakkıyla anlamıyorum, mahcubum kalbime

Ruhum için ne dilesem, ülfet-i payeti arz etsem,mecnunun gözyaşlarını aşkla teslim etsem

 

 

Hiçbir zaman ah demesem, hikmeti sebenini nefeslenip idrakim için derleyip bestelesem

Derdin sahibine yönelsem, zafiyet içinde kokuşan aymazlığı kime söylesem ve serinlesem

Devlet-i aliyenin, nesl-i emniyetin, can-ı gayretin, din-i mübinin ve terörü asliye desem

Ne kadar şehit olmuş can var ise, hayıflanarak ruhumu teselli etsem,niyaz ile şad etsem

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Zahiri manada adamdı,kalbi kararmış bir zan!

 

 

 

Yakın bir akrabamızdı, bahse konu olan dram

Zaman zaman nahoş vakalar olsa da, insan zafiyeti der, böylece geçerdik her an

Neler oluyor, hangi çilelerle derdest bulunuyor, merak ederdik

Lakin bir aile meselesidir diye, sabra yönelir niyaz ederdik ve çok içine girmezdik

 

 

Günlerden bir iftar vaktiydi, henüz eve gelmiştim

Sevgili zevcem, mütebessim bir şekilde ve selamımı canı gönülden mukabele edip aldı

Çehresinde bir mahzunluk hali vardı, nedense gözlerini kaçırıyordu, fark etmiştim

Hiç seslenmeden kıtafetimi değiştirdim ve sakin bir şekilde abdestimi tazeledim

 

 

Merak ettim ve mutfakta uğraşırken, yanıma gelmesini söyledim

Müterddit bir biçimde ve hüznün hayli fevkiinde olarak, buğulu bir sesle gözlerime baktı

O an anlamıştım, bir gariplik vardı, fakat dile getirmekten imtina ederek kaygılanıyordu

Yumuşak bir eda ile ve mütebessim bir halde, hayırdır, niye kederlisin, bekliyorum dedim

 

 

Başını öne eğerek, nefesi kesik kesik refakat ederek, anlatmaya başladı

O kadar tesirinde kalmıştı ki, heyecan ve burukluk bir anda ruhuna ulaşıp ağlatmıştı

Dayanamadım, ben de duygulandım, metin olmalıydım, sırtını sıvazlayarak paylaştım

Bahsi geçen yakın akrabası olan hanımı ve çocuklarını,akşam iftar sofrasından kovmuş

 

 

Kapı ve pencerelerin çamını kırarak, zavallı hanım kardeşimize fevkalade dayak atmış Ağza alınmayacak hakaretler ederek çocukla, akşamın o suskun halinde kapıya koymuş

Komşuları aman dilemiş, hiç mi yakınları yok diye medet istemiş ve çaresizce çekilmiş

Sevgili refikamla yakınen görüşen ve halleşen bir kardeşimizdi, dertleride bin payeydi

 

 

Bu kadar sefih bir şekilde ve böyle bir rezalete imza atan şahıs güya öğretmendi

Hatta almadığı sertifika kalmadığını söyleyen, uzak doğu sporlarını organize eden zandı

Görünürde ve sosyal halinde, takiye ehli olan ve fakat akrabalarıyla küs olan insandı

Bazen karşılaşır, bir vesileyle ordan burdan konuşur, merhabalaşırdık,nasıl bir insandık

 

 

Hanımına çarşaf giydiriyor, evlerinde kalın perdeler gün içinde dahi kapalı duruyormuş

Kendisi namaz kılmayan, her türlü hevesiyle berduş olan,aileye karşı mesul omayanmış

Garipliğin hatti hesabı yoktu, vicdan azabı kimin umurundaydı, tekebbür her vakit vardı

Güya insandı, eşreften nasipsiz olan bir candı,en yakın ve emanetlerine kıyan canavardı

 

 

Bu durumdan iş ve okul çevreleri, spor camiası habersizdi,çünkü alalamayı çok iyi bilirdi

Çaresizlik içinde kıvranan ve hotlanan ise zavallı eşi ve çocukları idi, kim sahiplenecekti

Çok acı ve hazin bir olaydı, çocukları ve hanım bacıyı bir vesileyle teselli ederek ayrıldım

O korkak ve sefik adamı bulmak için kapıyı çaldım, nihayet ve hayli sonra kapı açılmıştı

 

 

Suratı asık bir şekilde karşıladı ve dip odaya doğru adımladı, arkadından içeri girdik

Olayın arka perdesini öğrenmeyi diliyordum, ne olmuşta bu kadar çileden çıkılmıştı

Tek söylediği ve defaten dile getirdiği,çocuğuna yüz veriyor, sözümden çıkıyordan ibaretti

Neymiş bunlar, kapının eşiği asla yıkanmayacak,hiçbir zaman dışarıya çıkılmayacakmış

 

 

Yani bir nevi hapis hayatı yaşayacakmış ve koşulsuz şekilde itaat etmek zorundaymış

Nasıl bir inanış ve ehliyet hiç anlayamadım, sebebi gayesini su al ederek hayli zorladım

Ih diyor, illahlah demiyor,yoksa üçten dokuza şart olsun boşadım'ı utanmadan ekliyor

Nasihat ettim,hak ve selahiyetlerini söyledim,zaman zaman hiddetlendim, çıktım geldim

 

 

Refikam çok kötü dövmüş, morarmadık bir yeri kalmamış, ne betbah bir insanmış dedi

Ne demeliydim, adamlığı nasıl tarif etmeye cüret göstermeliydim,çaresiz seslenmedim

Böyle insanlar var oldukça, nitelik bu bakımdan tahrip olunca ve şaşkınlık başlayınca..

Hastaneye götürmeye ikna edememiş zevcem, çocuklarım var, nereye sığarım ki demiş

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dinle hissettiğim, dert edindiğim hal-i melal!

 

 

 

Nasıl söze başlayacağımı bilemiyorum

Birçok kez niyetlendim başladım, neler yazdım, olmadı, yeniden bir kez daha başladım

Neydi acım, niçin bu kadar sancılıydım, dinmeyen sızım, ah bak yine şimdi yalnızım

İçim acıyor, yüreğim yanıyor, ne kadar uğraşsam da, artık bir kar etmiyor

 

 

Ne yaptım, nerde hatalarımla avundum

Kimi kandırdım, niye açmayan baharlarda susuz kaldım, şafrakları umursamadım

Ummanın nidasını hiç anlamadım, fırakı ne sandım, kalbim için bak yine yanıldım

Kararan ufkumla, solan umutlarımla ve kuruyan gözyaşımla aymazlık yaptım

 

 

Rıhtım bomboş, dalgalar derdi gamıyla bir hoş

Ey hali fakirliğim, hamiyete muhtaç melalim, akıl kar etmeyen mecalim dilediğine koş

Sanki afakım sarhoş, izanım bomboş, vicdanım nahoş, içim kanıyor ah bir bilsen coş

Hak ettim, belliki namerdim, nefeslendiğim nedametim, acziyet içinde ki sefilliğim ne hoş

 

 

Boç ver aldırma, kaldırımlar suskun kalsa da

Sokaklar bir bir şahit olduklarını sana anlatsa,bari içim yanmasa, zan ortadan kalksa

Ne kadar gayretin ve sabrın hikmetine serdettiğim nefesim bir çare umutsa, aldanma

Bir anda koparıp atma, nefesi müddet niye var sorgula, hoşgörü bir erdemdir unutma

 

 

Hala içimde umut çiçekleri açıyor, yakarış bitmiyor

Kalbim mahzun bir şekilde ünsiyet bekliyor, nazarlar perdeleniyor, hüzün bitmiyor

Bir gönül sızısıdır, kim ne kadar biliyor, dil lal olup iç çektiriyor, burukluğu davet ediyor

Günler bir bir erirken, yılların kaybolmuşluğu sineme hicranı ekerken, nefes yetmiyor

 

 

Hangi lisanı konuşsam, yüreğinin çilesini durmadan aralasam

Derdi bin hüzün ile ummana akıtsam, silbaştan yeniden başlasam ve kalbinde aklansam

Akıttığın gözyaşlarının insicamında, vicdanımı durulasam ve bir el uzatıp manalaşsan

İşte o vakit, rahmetin ve inayetin mefkuresinde anlam bulup, ruhunla şad olsan

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aşk; ar olunca dil lal, kalp bizar olur!

 

 

 

Sanki küçük bir göletti şu uzaktan gördüğüm

Bir türlü içinden çıkamadığım ve naçar kaldığım hali bezdirendi bu kör düğüm

Şimdi kime ne söyleyim, hali fakirliğimi yakinen bilirim, hicran içindedir cefalı yüreğim

Çileyi rahmet telakki ederim, sabrın eşiğinden ne beklerim, çaresiz ki taaccüp ederim

 

 

Ah dinmeyen emellerim,ne kadar yordun sinemi bilirim

Şimdi niye hazan içindeyim, umudun gerekçesinde sefilim, niye aşksız, sevdasız viraneyim

Her harf ve hecede, nefesim nihayetine kadar ruhum hüzün içinde beklesede, ısrar edeceğim

Derdi gamımı kimseye söylemeyeceğim, fecrin ahında hasretle nefesleneceğim ve göçeceğim

 

 

Sanki dünya güzelleşiyor, kalbi lekeler aklaşıp vakarlaşıyor

Düşünmek ilimsiz, zikretmek ülfetsiz, maslahat manay-ı aşksız, uzlet maksut için harsız

Kimi dinlesem, bir kamış olan neyin hicranıyla bütünleşsem, takiyeyi hiç nefeslenmesem

Kalbimi yalnızca sahibiyle hem hal edip, dilin letafetinde barınıp,hali efkarımı derlesem

 

 

Aşkın hazzında, ilmin ihsanıyla, ah vicdanım hala ayaktaysa

Onca magdur ve mazlum ayaklar altında hunharca nefes nefese kalınca, haydi gelde utanma

Şimdi ne diyeceğim Rabbıma, nefsimin,“ne derlerin” sultasında hissiz kalple sabahlayınca

Birden alim ve arifler geliyor aklıma,tezekkür edilmedikten sonra, anmak kimin umurunda

 

 

Mezar, lisanı hal ile ve lal olan melaliyle neler anlatıyor

Kalp inşirahı anlamayınca, gönül kapıları mütemadiyen kapalı kalınca ve gözler akmayınca

Varlık namına ne varsa, gönüllü köle olmak ibretin rahlesinden nazar edilen bizarlık olunca

Hürriyeti ceyiz sandığına en muhkem bir şekilde sakla ve akıbetin ne olacağını umursama

 

 

Ömrümü kalan sayfalarından ne kadar günüm kaldıysa

Tıpkı yapraklar misali, hüzün içinde nefesi suhuletle mefkureye amade kılmak aşkı haksa

Ruhumu yetisinden, kalbimin hicrani dilinden, ibretin gönlüme ektiği aşk esini yakarışsa

Artık bin hüzün ile soluma, mukadderatın için hesapsızca korkma, rahmeti halinde yaşa

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şayet okumak muratsa, tahkike vasıl olmak hak!

 

 

 

Birgün olur uçar gider, nefes nihyete erer

Hak adına ne varsa, hakikat rahlesinde nefeslenmek aşkı maksatsa sakın korkma halini ser

Samimiyet insan olan şerefi aziz tutan haysiyeti kulluk sevdasında bulan için süruru değer

Bilirim ki solgunsun, met cezir misali vurgunsun, maksuda ram olmak için yalnızsan eğer

 

 

Meşveret ve muhabbet kimler için fener

İnsan bu yel gibi bazen serin eser, bazen sinelere karayel eker, şayet kalbi bir aşksan eğer

Ne eleme, ne lafı nafile yere serdedene, kıt aklıyla akıl verene, muhtaçlığını bilmeyene deme

Nar ardır, kal ne baldır ve ne de şan için vardır, manayı maksat vuslat için azimeti hardır

 

 

Babam garibandı, ne gecesi, ne gündüzü kardı

Anam yazmasıyla sabrı alayı yutkunan bir hasreti sevdaydı, çileyle edalaşan sultandı

Bir lokma için, evladı iyaline hasretmek belkide gönlünde en manalı ne meşkkatli bir seçim

Kim anlar, kalbin iki cihetine nasıl bakar, ruhun mahzunluğu ne efkarlı bir mezar, ah içim

 

 

Ah çileli anam, kabirdesin şimdi elaman

Ahuzarın, kalbi burukluğun,dinmeyen gözyaşların, ah çektikçe sızım depreşirdi ne yaman

Nazarların içime işlerdi, babam hali perişanlığımı anlar, o an arka çıkardı,nefesim daralırdı

Nereye baksam ve gözlerimi kaçırsam, hali melalini bir yumuşatsam der, öylece şaşırırdım

 

 

Babam sen yokken ve komşuda bulunurken

Bir ikindi vaktinde ve ezani muhammemediye bitince, salat için niyetleninde kıyamı kıbleye

Divana durmuştu, kendi halinde fevkalade coşkuluydu, ibreti alem içinde bir layıkı kuldu

Son rekattında, rukuya eğilmek nasip olmayınca, beklenmedik anda seccadeye yığılıp kaldı

 

 

Nihayet sen eve geliyorsun, aranıyorsun

Bir köşede, fevkalade hazin bir şekilde, nefesi mecalsiz halde o an babamı fark ediyorsun

Babamın hali perişanlığı anlayarak, alel acele komşuları çağırıyorsun, hıçkırarak ağlıyorsun

Bir zaman sonra ablam hadiseyi haber veriyor, işte o zaman hüzün kalbime sökün ediyor

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gönlümün yakarışları,umutların haykırışı!

 

 

 

Bilmezdim, nefesin müddetini, aşkın hicrani esinini

Ne aklım ererdi, ne muhakemem vicdanımla bedelleşerek, izanıma bir yol tarif ederdi

Bilgin elbette kifayetsizdi, cehtim amansız bir nefes misali heyacan dilerdi ve beklerdi

Ne zaman bir meclise girsem, dile gelen meseleleri hakkıyla şehretsem diye kalbim içlenirdi

 

 

O vakitler, kıtkanaat içinde geçinmeler reveçtaydı

Kayısı çekirdeği, karpuz çekirdeği ayıklanır, bin bir eziyetle ve güneşin zevale çıktığı vakitte

Bir lokma ekmek yiteceğim ümidiyle suskun çığlıkların dirliğinde bir burukluk vardı içimde

Yıllar kaybolup gitti, günler bu bedbin halime neleri ilga ederek, ruhuma esini sakince verdi

 

 

O yıllar bir ademi nefes dikkatimi çekmişti

Dükkanında satamadığı peynirleri, kurtlanınca çöpe atmamış ve bol tuz atarak karıştırmış

Güya divaneliğe özenince ve nefis terbiyesini böyle telakki edilince, o an midesine akıtmış

Şaşkın nazarları fark edince ve pişkin bir eda ile zayi olmasın istedim diyerek söylenmiş

 

 

Ne demeliydi, nasıl bir niyetle yadetmeliydi

Tarikatın ne olduğu, aklın ve izanın, kalbi ve ilmi tedrisatın uhdesinde bulunduğu aşikardı

Fikretmek, iştişare ile nefeslenmek, zikrin cehdinde kalbi inşiraha erişmek aslolan bir adımdı

Kolay ve basit olan, sığınmaların eşiğinde hoyratlığına doymayan, takiyeyi en iyi yapandı

 

 

Mecliste el bağlayıp, tevazuu gösteren adem

Fevkalade teslimiyet içinde görünen ve sukut etmeyi her halukarda paye edinen ve dinen

Ticarette, sosyal hayatta, karanlık sofhalarda, bilinmeyecek mekanlarda bin bir hal içinde

Öncelikle beşerlikten arileşip, insan olmayı başarmalı, adamlıkta kulluk edeple okunmalı

 

 

Aşkın sofrasında, hakikatin kollarında gül koklanmalı

Hevesin ve zevkin elbette ki bir haddi hududu bulunmalı,kimseyi rahatsız etmeden olmalı

Kul kalbinden habetsizse, bir yürek olarak telakki eden bir nefesse, ruhun yetisini bilmezse

O nispette talim ve terbiye, bir ölçü tutmayan nefsi haliyle sabrın merdanesine elan girmeli

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Geldi geçti, aşk nefese erişti, esinleşti!

 

 

 

İliğime kadar işlemiş ne kadar yaşanmışlık varsa

Sinemin efkarlı sayfalarında duruyor, burukluk yaşatan ve lal olmuş elim bir sızıyla

Muhtaçtık, lakin asla ve kimseye el açmadık, gözlerine bakmadık

Bahçeden çıkan patatesleri haşlardık, haftalık pişen ekmeği sanki bir elmas misali saklardık

 

 

Gocunmazdık, başkalarının varlığına bel bağlamazdık

Kıtkanaat geçinirdik, bir zeytini dört lokmaya katık edip, olanla yetinip günleri devirirdik

Babam alı teri için, gece gündüz demez çalışırdı, bir lokma ekmek için varlığını unuturdu

Eve gelinde, gözleri fersiz bir şekilde, suya hasret kalmış bir biçimde seslenmeden uyurdu

 

 

Annem, onca eziyetini çektiği analığının esaretindeydi

Bizleri hiç konuşturmazdı, aman ha oğlum bela başımıza kalır derdi, çaresiz içini çekerdi

Çünki onların kullanmadığı ve kıymet bulmadığı bir odayı paylaşıyor ve öyle yaşıyorduk

O zamanlar yokluk hat safhada, gazacoğı ağaların sofalarında, tüpgaz rüyalardaydı

 

 

Birgün annemin içli içli ağladığını fark etmiştim

Boynumu büktüm ve anne ne oldu diyerek merakımı girdermesini acilen istemiştim

Annem mahzunluk içinde ve medet uman bir niyetle gözlerimin içine baktı, yüreğime aktı

Anlamıştım çaresizdi, yine bir laf duyacağım diye çok çekinirdi, büyük babam şefkatsizdi

 

 

Birgün çok susamış ve acıkmıştım, evimize vardım

İki ablam vardı, biri iki yaş, bir diğeri beş yaş büyüktü, lakin suskunlardı, kız olmak zordu

Ne hevesleri bir lüzümu ayardı, ne umutları sinelerinden kanatlanarak çıkan efkarlardı

Nereye baksalar, bir çare adına heveslenip ferahlasalar, analıktan azar ve ihtar ortaklarıydı

 

 

Henüz ilk okula yeni başlamıştım, bir kalem ve bir defterim vardı

Okuldan süt tozu dağıtırlardı, sahipsizlik mütemadiyen yanımdaydı, kim sahip çıkacaktı

Yaşamak umuduyla nefes almak hevessiz ve şevksiz bir şekilde hayatı anlamak halime azaptı

Şimdi onca yıldan geriye ne kaldı, ne annem ve dahi babam, onlardan arta kalan hicran ardı

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazık, çok yazık, hala bakıyor alık alık!

 

 

 

Yıllar silemede zihnimden ve yüreğimden

Elim bir hadiseydi yaşadıklarım ve kalbimin şahitkil yaptığı efkarlı geçen anılarım

Bir hiyerarşi adına, nizam etmek namına, onca kokuşmuşluk hali nazar iken dinmeyen acım

Nasıl dile gelse şehrin sakinleri bir bilse, idare edenler neredeyse derken içlendim bak aniden

 

 

İdarecilik yaptığım döneme ait yıllardı

Tevdi edilmiş bir görev vardı, hiç anlamadığım aşikarken, bahene sebepler halimce bilinirken

Altı aydır araştırma yapılmış ve benim adım öne çıkarak, görev yazısı imzalanmış erkenden

Acele başkanlık makamından bekleniyormuşuz bildirdiler şimdiden, hayırdırı nefeslenirken

 

 

Nihayet vardım ve hazirunun maksadını anladım

Hayli övgü ve teveccühlerden sonra, her ne kadar sana sormadan böyle yaptık dedi başkan

Genelsekreter ve diğer yöneticiler mütebessim bir şekilde nazar ediyorlardı, bir bir sıradan

Efendim anlamam dedim, çare olmadı bizarlığım o an, dediler ki liyakatın var adın gibi inan

 

 

Dokuz yıldır bu görevi bir ilahiyatçı arkadaş yürütüyordu

Uzaklardan ne bir sorun ve ne de bir şikayet görünüyordu,herşey muntazaman gidiyordu

Gelgit zaman olmuş, bazı nahoşluklar duyulmuş, yönetim ha varmış, ha yokmuş deniyordu

Nihayet bir operasyonla neşter vurulmuş, lakin hastalık umulandan çok daha fazlaymış

 

 

Peki, dedim ve acilen göreve başladım, şahit oldukça şaşırdım

Meğerse neler varmış, 110 hattı ücretsiz olduğundan, muhabbet ve lafazanlık adına harmış

Araçlar sanki milattan kalmış, tankerler durmadan su akıtıyorlarmış peki,kim farkındaymış

Hani dile gelen bir vizyon ve misyondan söz edilirdigüya iftihar edilecek hizmetler nerdeydi

 

 

Neden kendimizi aldatıyoruz, çözüm adına kandırıyoruz

Kimleri oyalıyoruz, niye takiyeyi her zaman bir sermaye gibi kullanıyoruz,hırsa kağılıyoruz

Makam ve nüfuz uğruna,nasıl şehri emin olunacaksa, manaviyat dursun bir kenarda mıyız

İçim yanıyor, gözlerim buğulanarak bakıyor, neden yıllara sari dertlerim hiç anlaşılmıyor

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gönül dil-i hal, sükut etmiş melaldir!

 

 

 

Belki hiç şahit olmadın

Karanlığın loş edasında nefeslenir ve sessizce adımlardım

Kaçardım, firar etmiş bir mashkum misali nazarlardan

Korkardım, yüreğimin yara almasından ve kararmasından

 

 

Oysa bir çift sözüm vardı

Zindanlarda geçirdiğim günlerin acısına ve vurgun yemiş bakir duygularımla

Zanlıydım, sadece nefsi müdafa eden bir soluktum, hiç anlaşılmadım

Zemherinin ortasında, yıkılmış duvarlar arasında, ayaz içimi sızlatınca bakardım uzaklara

 

 

Yıllara sari bekleyen umutlarım vardı

Henüz gençlik yıllarımdı, mefkurem için azimet en muteberli azıktı, sabır illaki yanımdaydı

Kanaat nereye kadardı, hangi umdeler ve ilkeler için yapılacaktı, akıldaneler ne kadar alıktı

Siyasiler, vesayet için nesilleri katledenler, olağanüstühalller, sıkıyönetimler elan salgındı

 

 

En masum kitaplarım dahi saklanırdı

Polis dinlemeden kelepçe takardı, onlar içinde dernekler ayrıştıran bir odaktı, kan akardı

Ne söyledimse dinlemediler, nezarethaneye attılar, ne yemek ve ne de su verdiler, attılar

Leş gibi kokan bir odada, nasıl aldırmadan duruyorlarsa, mahkum olmadık ya aldırmadılar

 

 

Ah hapisane yıllarım, içimi sızlatan acılarım

Bir suçum olsa hayıflanırım, hak ettim demek ki diye yüreğimi ayıklarım,kime anlatırım

En garibime giden, hakimi temaşa ederken, hiç sual etmeden el işaretiyle yol vermiş sanırım

Görevli Polisler evinize gideceğiz, yatak ve yorgan alacağız dediler, artık hiç aldırmadım

 

 

Hak ve hukun adına neler katlediliyor anlamıştım

İmtiyazlı nefesleri gördükçe, her naneyi işledikleri halde alenen perdelenen sahneleri andım

Şöyle bir içimi çekerek hayıflandım, ya sabır diyerek kalbimin sahibine umutdumu bağladım

Yeter artık, vesayet telakkiniz ve temayül maslahatınız dedim ve yüreğin sesini dinleyerek

Elbette ki “evet” diyeceğimi kimseden gizlemedim ve alenen niyetimi sizlere belli ettim

 

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

O gül üstüne bülbül niye konmaz!

 

 

Derinlerden gelen ve sinemi meftun eden bir ses duyuyordum

Suskun çığlıklarımı, yutkunduğum umutlarımı bir bir onun tınısından kokluyordum

Adeta mest oluyordum, içimin yanıklığını bir nebze olsun, ince sesten anlıyordum

Gönlümün efkarını sessizce ufuklara bırakıp dalıyordum, gözyaşlarımı saklıyordum

 

 

Yüreğimin üşümelerini, gönlümden kopan çığlıkları ne yapmalıydım

Edebin rahlesinde, sabrın nefesi bizar bıraktıran çırpınışlarıyla, beklenen umudun nidasıyla

Yıllara sari hıçkırıklarımla artık daralmıştım, çarelere sarılmıştım, ne derlerse kanmıştım

Ruhumun hicranıyla başbaşa kalmıştım, sine-i sürurumdan kopan yaprakları anmıştım

 

 

Neydi yaşadığım burukluk, yıllardır yaşadığım suskunluk

Bir kalbim var, narıda, hakkıda, vuslatıda,inşirahıda anlayacak ve azimeti kuşanacak arla

Yüreğim ise bir uzuv cenahından, beynime kan pompalamaktan, tevdi edilen aşkı sanattan

İradem, aklın ve izanın ilimle hemhal olan sadrından, ruhumdan kopan bir idraki farktan

 

 

Lafsayı celali zikrederken ve kitabı celili tilafet ederken

İçim gidiyor, kalbim titriyor, gözlerim seyiriyor, gönlüm alıp başını ötelere doğru gidiyor

İhmal ewttiklrim, keşkesiz nedametlerim, iradeyi tercübesizliklerim ruhuma hucum ediyor

Nefsim nizam için direniyor, mütemadiyen maslahat üretiyor, vicdanım neler söylüyor

 

 

Kuş kanatlarını çırparak uzaklaştı, bilmem ki hevesinde ne vardı

Güle bakmak, edebi ruhumda bulmak, kalbin inşirahı için el açmak, gönül kapımı aralamak

Dur durak bilmeden tahkike sarılmak, aklın ve irfanın senasında sabahlamak ve ağlamak

Hiç nedanet duymadan, arifin dergahından uzaklaşmadan, vecdin ferahlığına kavuşmak

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sustum, yutkundum ve umutla duruldum!

 

 

 

Günler bir bir gelip geçiyordu,kimbilir neler söylüyordu

Öteleri dert edinen, nefesin müddetini bilen, idrakin açılan perdelerinde nefeslenenler için

Yıllar kaybolurken,anılar ruhumda manasını korurken, kalbim sahibine heran muhtaçken

Dil söylüyor, gözler bakıyor, izan halimi yoruyor, akıl ilimlislikten hüzün ile yakınıyor

 

 

Develili aşık Şeyrani aklıma geliyor, ah neler söylüyor

Mananın derinliğinde hicvin sezgisinde gizlenen edebiyle yamalı elbisesiyle haber veriyor

Talaslı Cemil emmi, heybesiyle kıtkanat geçinirken, arifliğini edebe verirken ah çektiriyor

Hacıbayram cami havlusundada, tevazuunun firakıyla donanmış Emin Acar hoca geliyor

 

 

Ahşap sedirlerde serili bir kilim, yerler taş zemindi

Güvercinler kanadını çırparken, pencerenin önünde anlamlı bakarken umutla bekliyordu

Henüz yaşarken, maveranın her hali bizzat halinde ayan iken, onu dinlemek ayrı bir dem

Meczubun kirli dişlerinde, sekizköşeli kasketiyle samimi bir şekilde sohbet edince halden

 

 

Akıl duruyor, muhakemede ne oluyor diyorum o an

Alim grameri bilir, yerli yerince bilgisini irşat ederek, meraklı nefeslere bir şekliyle verir

Lakin hakikatin vecdini, aşkın şehrini, firkatin hasretini, vuslatın vakıfiyetini arif bilir

Ne kadar tesbihat yaparsan yap velevki sabahlara kadar ibadat, taatta aşk yoksa fakat

 

 

Gönül dilim sustu, kalbim bir hal oldu karardı

Ruhum hicranın seline kapılarak, umudun senasında uzaklaştı sarardı, sevda dilde kaldı

Ramazanı şerifler, mahyalarda gizlenen güzellikler ve iftarda sergilenen şenlikler salındı

Sahurun vecdi, gözlerin uykuya olan meyli, zihnin o an ki kasveti muhabbet arıyla aşıldı

 

 

En sevgiliye ram olmak, umudu bu minval üzre kanatlandırmak

İbadet ve taati, kitabı celile olan hasreti, cemaate hasret kalan camilere yakın olmak

Ruhun ihtiyacını, gönlün aşka olan firkatini anlamak ve hakkıyla onu yudumlamak

Hırsı, hınçı,kini gazabı, lafazanlıktan bir nebze olsun uzaklaşmayı, sükutu anlamayı

Aşkındirliğinde anlamak ve bu manada Ramazanı şerifi yaşamak.Mübarek olsun efendim

 

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ömrüm elbet birgün nihayet bulacaktır!

 

 

 

Yılların yorgunluğu bitap bırakmıştı

Oysa çekilen çileler ve meşaketler Rahmetin işaret taşlarıydı, aşkı hakikattı

Kalbim ne kadar anlamıştı, ruhum sessizliğin kadrinde fevkalade üzgün ve perişandı

Şimdi geriye ne kaldı, fersiz iki göz,dil edebe muhtaçken nasıl söyler bir çift söz evet,ardı

 

 

Lakin yıllara sari suskunluğum bırakmadı

İçim kan ağlarken, hali melalim kuytu köşelerde sessizce nefeslenirken,birden başladı

Ruhum için sanki bir terapi seansıydı, kalbim yazdıkça fevkalade rahatlayıp ayıklandı

Zihnimde ne varsa, derdi ummana dökmek bana kaldıysa, bahtım beklenen sadıksa hardı

 

 

Sahilin sessizliğini bir ahenk içinde okşayan dalgalar

Sanki ruhumun her halinde durmadan kalbi sayfalarıma birşeyler yazarlar ve anlatırlar

Gecenin matemi, günün zevale çıkmış haşyeti, hilalin mahzun çehresinde gizlediği hali...

Suskun yüreğime, serdedemediğim derdime bir çare olsun diye dinlerim, sabırla beklerim

 

 

Lisan aynı, duygular niye bu kadar farklı ve abartılı

Dile gelen sazsemaisi,üflenen neyin yanık busesi, tanburun alıp götüren hoş güftesi cabası

Ağaç gölgesine muhtaçtım, kör kuyuları andım, maziyi hüzünle yudumladım, gönül ağrısı

Kalktım, şöyle bir etrafıma bakındım, yanmıştım bir yudum su arandım lakin bulamadım

 

 

 

Sabrın ne olduğunu çaresiz düşünmeye başlamıştım

Bir direniş biçimimiydi, çaresizliğe kapı aralamayan seçimmiydi,hakikatin kendisimiydi

Peki, kanaat nasıl telakki edilmeliydi, azimetsiz ve meraksız biçimde nefeslenmeli miydi

Aklın ve irfanın, arifin şerhettiği aşkı sevdanın, vuslat için cehti kuşanmanın senasımıydı

 

 

Kuylu ve mübarek ay olan ramazanı şerife oruç ayı derler

Her nedense bizzat Kur'an ayı olduğunu dillendirmezler, sadece latif sesle tilafet ederler

Tezelden hatimler indirilir, yedi nesil zikredilir,iftarlar şenliklenir,camiler ziyaret edilir

Ne hakkıyla teravihin ne olduğu bilir ve ne de nefisler bu manada tezkiye edilir adettendir

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Garip bir yolcuydum!

 

 

 

Evet, çok acıkmıştım ve uykusuzdum

Güneş halime nüfus ettikçe, içim yavaş yavaş geçtikçe dalıyor ve sanki kayboluyordum

Oturduğum duvar üstüne çarsiz halde uzanıp kalmıştım, o an herşeyden uzaklaştımıştım

Birtakım sesler duyuyordum, lakin hiç anlamıyordum,aldırmıyordum,sanki bitap kaldım

 

 

Nihayet yorgun gözlerimi açmıştım

Tam düşmeye ramak kala Allahtan uyanmıştım ve o an bir sevinç ile etrafıma bakmıştım

Akasta ağacına çıktım, sabırla beyaz çiçeklerine ulaştım ve toplayarak yemeye başladım

Evimiz çok uzakta kalmıştı, yürümek içim takatim olmalıydı, dinginlik ruhumdan uzaktı

 

 

Bir yaşlı amca ve hafifçe aksayan teyze

Sanki bir yakınını bulmuş gibi yüzüme baktı,işte ozaman şaşkınlık arttı merakım başladı

Anladım ki halime acıyorlardı, şefkatle temaşa ediyor ve vah vah diyorlardı,anlamadım

Neydi meramları, sızlanmaya salan hıçkırıkları, manalı nazarları bilmeden utanmıştım

 

 

Yaşıtlarıma hayli imrenir ve düşünürdüm

Annelerinin yemeğe çağırmalarını, çok yakından alakadar olmalarına sessizce bakardım

Babalarının ellerinden tutarak bakkala götürmelerine,elüstünde tutan hamiyete akardım

Bir umut içinde yıllarca korkularımı ve hasretimi saklamıştım, o zaman çaresiz nefestim

 

 

Hiç uçurtmam olmamıştı,topacım var mıydı

Bayat ekmeğin üzerine sana yağını sürmek kardı, çay varlıklı hanelerin alışkanlıgıydı

Ne sızlanmamın zamanıydı ve ne de başkalarından medet ummanın edepsizliği bir yardı

Bulunanla iktifa etmek, şikayetlenmeden ömrü idame ettirmek elbette bir sabrı kanaattı

 

 

O bahsi geçen altmış üçlü yıllar karaydı

Siyasi çalkantılar, keşme keşlik içinde çığırtkanlık yapmalar, kargaşa çıkartmalar vardı

Muhabbetin şekli ve yıllara sari ihmal edilen hali pek vahim bir ıstıraptı, kimlerde kaldı

Şimdiki zaman ve yol alınan sosyolojik alan, bilincin pikleştiği an, bilmem ki ne zaman

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

El açtım, umut bağlayıp ağladım!

 

 

Bilmem ki ne söylesem...

İçimi döküp, sinemin hicranını serdetsem, lütuf kapısının ülfetine erişsem

Ne kadar terennüm ettiğim keder ve hüzün var ise, içselliğimde eritsem gülsem

Ruhumun yetisinde, kalbimin ikliminde, nefsimin tezkiyesinde bir yol kat edip göçsem

 

Belki bilmeden, nedenleri nefeslenmeden

İradeyi maslahatın ehemmiyetine müdrik olmadan, sıradan hali yoklamadan gittiysem

Tahkike erişmeden, sebebi hikmetini öğrenmeden, sefil bir canı alem iken ve nefsimden

Aklıma geldiği gibi ikame ederken, müddeti nefesi önemsemezken cahilliğin dilinden

 

Ne sevmeyi hakkıyla öğrendim

Ne gönül vermenim ulviyetinde bir yol keşfettim, ne derleri önemsedim, hiç bilmedim

Ruhumun dirliğinden habersiz, kalbimin akleden sezgisinden çok nasipsiz bir nefestim

Bazen camilere giderdim, garip garip nazar ederdim,ne kadar kendimleydim bilmedim

 

Muhtaç olmamak için diyordum

Ve fakat nasılsa bizzat kalbimin yegane sahibi olan Rabbime muhtaçluığımı unutuyordum

Görmüyordum, kitabı celilin manasına erişemiyordum ve bir sünnet diyor geçiyordum

Gülün naifliğine, lalenin hasrettiği sessizliğin içinde gizlediği muhabbeti duymuyordum

 

Ne yapıyordum ve nasıl yaşıyordum

Ümmeti muhabbetin içine düştüğü tefrikanın, cihandaki talanınsebebini anlayamıyordum

Hep kendimi suçluyordum, bahaneler sığınarak hakikatten kaçıyordum ama ne yapıyordum

Ömür sayfamı, nefesimden kalanı, ruhumda nükseden hicranı, kalbi nidalarımı, ancak sana anlatıyor ve lütfettiğin huzurla ferahlıyordum ve ne kadar muhtaç olduğumu anlıyordum

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sevmek, gönül vermeyi içselleştirmek!

 

 

Ayrık otlarını anıyorum

Sereserpe, rastgele, sırnaşık bir şekilde, her ne kadar istenmesede, işte böyle

Ne kadar yeşil olsa, kuytu yerleri arşınlıyorsa, şayet bir münbitliği bulunmuyorsa

Muhabbet zemininde manalaşmıyorsa, umutları nafile yere besleyip zail oluyorsa

 

Ne durdan, ne murattan anlıyorsa

Bir hevesle yola çıkıp, her topraktan fışkırıp, hırs ve hınçla hali işgal ediyorsa

Hiçbir nizam ve intizamı dikkate almadan,her kapıya izinsiz dalan yordamsızsa

Nefesin sahibini, şerefin malikini,izzetin timsalini görmezden gelip haykırıyorsa

 

Toprağı çapalamak geliyor aklıma

Yıılara sari emekler bu manada halsiz kalınca,ihlal ve işgaller hukuk tanımayınca

Yeşeren filizler ve fideler çaresiz kalınca, yaban olmak,edebi hiç anlamamak varya

Mahzun ve madur nefesler, aşk ve sevdayı lehçesinden arileştiren diller etrafımda

 

Sevmek, öğrendiğin ve bildiğin kadardır

Hasretmek bu minval üzre iradeyi feragat ettiren zamandır,ar olmayınca hardır

Aşk, hak ve hakikatin,öteye olan hasretin ve bir kul olma melekesinin şanıdır

Elbette heves ve niyet, azimete muhtaç olan gayret, ülfete sahip olmak için kardır

 

Hasretin sineyi kavuran halinde

Muhabbetin, tefekkür neznindeki dirliğinde ne vardır, vuslat bu manada aşktır

Nefsim nizam edilmedikçe, kalbim ayrık otlarının işgalinden temizlenmeyince

Dil söylese, gönül yad ederek serinlese, hilkatim meylederek nida etse gelmeyecek

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

manevi kardeşim yüreğine sağlık.(O gül üstüne bülbül niye konmaz)şiirini çok beğendim.teşekkür ederim.sizin ve değerli ailenizin ramazan-ı şerifiniz hayırlara vesile olsun.eşinize selamlar değeri kardeşim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gönül susunca aşk ruhumun abadında!

 

 

 

Kelam kar etmiyor...

Dilim ne söylese

Gözler durmadan dökse

İçim titreyerek bağrımı delse yetmiyor

 

 

Bir figan var sinemin derinliğinde

Yıllardır o anı bekleyen

Güne hasret çeken, hicran ile yüzleşen

Hüzünle bedelleşen, elemle halleşen nefes kesmiyor

 

 

Çaresiz ya sabır dedim

Kalbimin sahibini hakkıyla ne vakit bildim

Müddeti nefesi bir bir besteledim

Kendimden geçtim,iradeyi kefeninefeslendim

 

 

Aşk dediler, esrarını bildirmediler

Meşki terennüm ettiler, tefrikayı hiç görmediler

Talan edilen ne varsa, görmezden gelip geçtiler

Ehvenişer dediler, azimeti hakkıyla bilmediler

 

 

Çocuk niye ağlar

Annenin feryadını dünyevileşen kalpler nasıl duyar

Satılmış ruhlar aşk adına pazarlık niye yapar

Hakikat sinemde bir mahzunluk yaşar, gözlerim sessizce akar

 

 

Aşk; vecdi gönül için ikramı iksirdir

Bu güzelliğe ram olan, ne derdi bilir, ne yeis içindedir

Hak adına ne varsa illaki bir gönül dilidir, şereftir, latiftir,ülfettir

Kalp sahibiyle suhulet içinde abittir,lahzayı dildir, anberişahanedir

 

 

 

Mustafa CİLASUN

Share this post


Link to post
Share on other sites
manevi kardeşim yüreğine sağlık.(O gül üstüne bülbül niye konmaz)şiirini çok beğendim.teşekkür ederim.sizin ve değerli ailenizin ramazan-ı şerifiniz hayırlara vesile olsun.eşinize selamlar değeri kardeşim.

 

 

 

Eyvallah efendim.Müteşekkirim...

En kalbi mukabelemle ve kalbi sürur dileklerimle hayırlara vesile oldun...

Kalbimiz ve ruhumuz inşiraha gark olsun inşaallah...Sevgi ve muhabbetle efendim, niyazı selam eğlerim...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...