Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

HİÇ

Editor
  • Content Count

    948
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    92

Posts posted by HİÇ


  1. milli gazete'nin sitesinden kendisine mesaj attım ama ulaşır mı ulaşmaz mı bilmem. internetle alakalı işlerinin başka birinin yaptığını duymuştum. artık neticeyi bilemiyorum. kendisini seviyoruz ve takip etmeye de devam edeceğiz inşallah. Allah kendisinden razı olsun...


  2. Namazda Başı Taçlı Olmak

     

    AMELÎ Sünnetlerin en kolayı erkeklerin namaz kılarken başlarına İslamî bir serpuş geçirmeleridir. Serpuş: Takke, imame, arakiye vs... (Kefere ve kıssis şapkası cinsinden bir şey olmaz!)

    Allahın bizlere en güzel örnek ve model olarak gönderdiği ve Kur'anda kendisine uyulmasını, itaat edilmesini kesinlikle emrettiği Resul-i Kibriya Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) hac veya umre için ihramlı olduğu zamanlar dışında bütün ömrü boyunca bir kere bile başı açık olarak namaz kılmamıştır.

    Başı kapalı olmak namazın sünnet ve edeplerindendir.

    Zamanımızda namaz kılanlar azınlığa düşmüştür. Bu azınlığın büyük kısmı da başı açık olarak namaz kılmaktadır.

    Hattâ bazen bir camiye gittiğimde, yeni bir cemaat görüyorum, imamının bile başı açık... Maalesef (bu teessüf benim için midir, başı açık imam için midir?) böyle bir imamın arkasında cemaat olmuyorum.

    Hiçbir Müslümanı hor ve hakir görmem, hiçbir Müslümana düşmanlık etmem ama başı açık namaz kılanları, imamlık yapanları da uyarmak benim bir kardeşlik borcumdur.

    Bu kadar kolay, zahmetsiz ve külfetsiz bir sünnet ve edep olsun ve Müslüman bunu terk etsin. Olacak şey değil!

    Muhterem ve aziz okuyucularımdan çok rica ediyorum:

    Lütfen güzel bir namaz takkesi edinsinler ve namaz kılarken bunu başlarına geçirsinler.

    Cebimizde ağırlık ve fazlalık yapıyormuş... Şeytanî bir mazerettir bu. Cep telefonu namaz takkesinden daha mı kıymetlidir ki, ondan hiç vazgeçemiyoruz?

    Lütfen lütfen lütfen... Öyle bir iki liraya satılan uyduruk Çin işi örme takkeler almayalım. Bangladeş'ten, başka ülkelerden gelen güzel takkeler var, onlardan alalım.

    İmame, sarık, takke, fes, kalpak Müslümanı güzelleştirir, ona vakar ve heybet kazandırır.

    Bir hadîs-i şerifte Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Melaike-i kiramın imameli olarak namaz kıldığını bize haber vermiştir.

    Dikkat edilecek husus: Câhillerin, mukallidlerin ulema, fukaha ve şeyh sarığı sarmaları ayıptır, had-nâ-şinaslıktır.

    Seyyid ve Şeriflere ait sarıkları da herkes saramaz.

    Her Müslüman sarık kullanmalıdır ama ilmine, seviyesine, icazetine göre...

    Tarikat takkeleri şeyh efendinin ve halifesinin izniyle ve duasıyla başa geçirilebilir. Bunun için ya derviş yahut muhibb olmak gerekir.

    Bir Müslüman gerçekten ihlaslı ve saygılı ise münferiden namaz kılarken bile temiz ve güzel elbiseler giymeli, varsa bir cübbe ve maşlaha bürünmeli, başına da değerli bir takke geçirmelidir.

    Bazen camilerde eşofmanlı kimseler görüyorum. Çok utanıp üzülüyorum. Şehrin valisinin huzuruna bile eşofmanla çıkılmaz...

    Evet eskiden gecelik entari ve hırka ile camiye gelmeye cevaz verilmiş ama o zamanlar gecelik kıyafetle sokağa çıkılıyormuş, mahalle kahvesine gidiliyormuş...

    İmam-ı Âzam Ebû Hanife efendimiz hazretleri kumaş taciriymiş, helalinden zengin olmuş, pahalı ve güzel elbiseler yaptırıp bunları namazda giyermiş. Tahdis-i nimet için...

    Bayram namazını Kasımpaşa Piyale cami-i şerifinde kıldım. Koca mabet doluydu ama düzgün ve doğru dürüst kıyafetli on kişi bile yoktu. Önümdeki saflardan birinde, beyaz tişörtünün sırtında iri harflerle "ITALIA... Sport... Club... Gloria..." yazılıydı!

    Gaziantepteki cenaze namazına baktım. Başı örtülü bir tek kimse yoktu. Merhum Erbakan sağ olsaydı ve o namaza katılsaydı takkesini başına geçirirdi.

    Müslümanlar!.. Sünnetler bizim başımızın taçlarıdır... Namazda başını örtmek Müslümanın manevî ziyneti ve süsüdür...

    Huzur-ı Hakka çıktığımızda, mânevî mi'racımızda sünnete ve edebe uyalım.

    Bazen camilerde Cerrahî, Uşşakî ve diğer tarikat taçlarıyla taçlanmış musalliler görüyorum ve onları çok takdir edip kendilerine min gayri haddin dua ediyorum. Ne mutlu onlara...

    Başı açık olarak namaz kılmak, sünnetlere ve âdâba riayet etmemek Selefîlerin, reformcuların, Fazlurrahmancıların, light ve ılımlı İslamcıların, diğer İslamcılık fırkası mensuplarının, İslamda kader mader yoktur diyen zındıkların, mezhepsizlerin, fıkıhsız ve Şeriatsiz bir İslam türetmek isteyenlerin, Kur'anı kendi re'y ve hevalarıyla yorumlayanların, Sünnet inkarcılarının, şefaati ve berzah alemindeki sorgu suali, kabir hallerini, teravih namazını, cumanın sünnetlerini inkar edenlerin ve diğer bid'at ehlinin sergilediği bid'atlerden biridir.

    Bir de fıkıh ve ilmihallerini iyi bilmeyen iyi niyetli Müslümanlar var. Onlara Ömer Nasuhi Bilmen'in Büyük İslam İlmihali'ndeki veya Hacı Zihni Efendinin Nimetü'l-İslam'ındaki bilgilerin bir kısmını öğrenip ezberlemelerini ve hayata geçirmelerini nâçizane tavsiye ederim. (Reformcuların, Afganîcilerin, naylon müctehidlerin, Kemalist ilahiyatçıların, Ehl-i Kitab da Cennetliktir diyenlerin hazırladıkları ilmihalleri alıp okumayınız!)

    İnternetten China Muslims Eid al-fitr kelimeleriyle görsellerden arayınız. Namaz kılan Türkistanlı ve Çinli kardeşlerimiz içinde bir tek başı açık kimse göremeyeceksiniz, hepsinin başlarında zarif, estetik, güzel takkeler vardır.

    Cenab-ı Hak azze ve celle hazretleri cümlemizi Kur'ana, Sünnete, Şeriat-ı Garra-i Ahmediyyeye, İslam âdabına, şeair-i islamiyeye uyan, Cadde-i Kübra'da yürüyen, ihtilaflı meselelerde Sevad-ı Âzam dairesi içinde bulunan, Ulema-i Cumhurun yolunda yürüyen, ilmihalini kendisini kurtaracak kadar bilen ve inşallah ve biiznillah Resulün şefaatine nail olan firasetli ve edebli kullarından eylesin.

    Not: Tezellül niyeti ile olursa başı açık namaz kılmaya ruhsat verilmiştir. Lakin bu hal istisnaîdir. Tezellül ne demektir, bunun manasını bile bilmeyen, kalbinde tezellül niyeti olmayan kimselerin başı açık namaz kılmaları bid'attir, sünnet ve edebe mugayirdir.

    ÇOK ÖNEMLİ BİR HUSUS: Namazda, evde, mümkün olan her yerde başını örtmenin; insan haklarına, millî kimlik ve kültürümüze, din ve vicdan hürriyetine aykırı olan şapka iksası inkılabına muhalefet olacağı hususuna da dikkat buyurulmalıdır. Bu muhalefet bir nev'i nehy-i münkerdir.

    Müslümanlıkta, Osmanlı terbiyesinde erkeklerin başlarının kapalı olması terbiye, nezaket, kibarlık, görgü kuralıdır.

    Genç nesillere bunları öğretmek ilgili, sorumlu, imkanlı Müslümanlar için bir vazifedir.

    Diyanet İşleri Fetva Meclisi, camilere konulan kilise ve sinagog sıraları ve sandalyeleri aleyhindeki fetvası gibi, namazda başın örtülmesinin sünnet ve edeb olduğu, bu sünnetin ve edebin terkinin mekruh olduğu konusunda uyarıcı, aydınlatıcı bir fetva isdar buyursa ne iyi olur...

    Kültürlü, şuurlu, medenî Müslümanların gerek erkekler, gerekse kadınlar için islamî kıyafet konusunda harekete geçmelerini bekliyoruz.

    Erkekler için: Çok zarif islamî serpuşlar, kalpaklar... Yakasız gömlekler... İstanbuline benzeyen ceketler, pardösüler...

    Kadınlar için: Şer'î tesettür kıyafetleri... Cilbablar... Çarşaflar... Tek parçadan ibaret el dokuması ihramlar... Tek renkli başörtüleri...

    Bir Müslüman erkeğin bugün olduğu gibi yüzde yüz Avrupaî kıyafete bürünmesi doğrusu çok ayıptır.

    Şık bir "kostüm", pahalı bir "Frenk gömleği", yular gibi bir "kravat", içinde "atlet ve külot", kışın "palto ve pardösü", boynunda "fular veya kaşkol", ayağında "iskarpin"... Bari boynuna şöyle bir levha assın: "Şu halime bakmayın ben Müslümanım yahu!.."

    Başları kapalı Müslüman hanımlara ve kızlara selam ve hürmetlerimi arzdan sonra şu uyarıyı yapmak zorundayım:

    Bugünkü tesettür kıyafetlerinin çoğu şer'î tesettür değil, şeytanî tesettürdür.

    Keşke, başta Diyanet olmak üzere bellibaşlı islamî cemaatler, tarikatlar, sivil kuruluşlar şer'î tesettür konusunda bir seferberlik başlatsalar da bugünkü düttürü leyla, gülünç, erkeklerin dikkatlerini açık kadınlardan daha fazla çeken rüküş şeytanî tesettürden uzak durulsa...

     

    Mehmed Şevket Eygi'den Allah razı olsun, ehli sünneti savunduğu gibi müslümanlar için güzel hatırlatmalarda da bulunuyor. Yalnız bugün sabah bu yazısını okurken(sürekli yazılarını takip ettiğim yazarlardandır), şu düşüncenin zihnimde belirlemesine engel olamadım. Namazda başı örtme ile alakalı bu şekilde güzel bir yazı yazan birisi nasıl olur da sakalsız olur diye düşündüm. Namazda başın açık olması Ömer Nasuhi Bilmen Efendi'nin ilmihaline göre mekruhtur, sakalı kesmek ise 4 mezhebe göre de haramdır. Kendisine bu durumu mail yoluyla sordum bilmem cevap gelir mi? merakla bekliyor ve bir müslüman olarak bir ağabeyimin ve özellikle şu fitne zamanında ehli sünnetin kalelerinden bir kalemin sakallı olmasını arzu ederim. bu kadar hassas düşünen birinin sakalsız olmasının bilmiyorum sebebi nedir?


  3.  

     

    Benim bildiğim tahtan indirmek için bildiğim kadarıyla vermezsen II.Abdülhamid Han'ı öldürmeye tehtidle, hal fetvasının altında Elmalılı Hamdi Yazır'ın imzası var diye biliyorum.Yanlış mı biliyorum onu da bilmiyorum.

     

    Sultan 2. Abdülhamid Han'ın tahttan indirilme hal fetvasının ilk karalama metnini Elmalılı Hamdi Yazır yapmıştır. O da ilerleyen zamanlarda çok pişman olmuş ve devletin kendisine bağladığı maaşı, ben vakti zamanında Sultan 2. Abdülhamid e muhalafet edenlerdendim, ona karşı yanlış yaptım, bu parayı almak bana haramdır, diyerekten almamıştır. İnşallah onun da pişmanlığı kendisine fayda sağlamıştır çünkü bahsi geçen kişi herhangi bir kişi değildir herhangi bir sultan değildir. O Sultan 2. Abdülhamid Han Hazretleridir ki o tahttan indirildi ve neticede dünyada İslamın tatbik edildiği son devlet olan Osmanlı son buldu. Bu çok ağır bir vebaldir. Allahu Teala taksiratlarını affetsin...


  4. Bana pek mantıklı gelmedi, bunu İslami bir rejim için değil de kendi nefsi o şekilde istediği için istediğini düşünüyorum. Diyelim şuan İslamcı bir parti iktidarda(Ne kadar İslami bir söylemi var o da tartışılır) diye böyle birşey istenebilir mi? Şuan Türkiye İslami bir rejimle yönetilmiyor. İslami bir rejimle yönetilmeyen bir devlette, idam cezasını istemek ne kadar İslami olur? Orasını sizin İslami ferasetinize bırakıyorum. Bana göre bu rejimde yapılan yanlış bir açıkalamadır. Diyelim yarın birgün bu ülkede açık açık İslam düşmanlığı yapanlar iktidara geldiği zaman, bu kanuna dayanarak Müslümanları asmayacakları, onlara zulüm etmeyecekleri ne malum? Bence Müslümanları idam yerine İslami bir rejim istemeleri ve istemeden önce de onu hak etmeleri lazımdır. Üstadın Ayasofya Hitabesinde söylediği gibi o zaman bu ülkede iyilik etmiş kötülerin, kötülük etmiş iyilerin de defteri dürülecek.

     

     

    idam cezasının olmasının hem İslami temeli hem de insani temeli vardır. Örnek vermek gerekirse dünyada idam cezasının uygulandığı ülkeler mevcuttur ve bu ülkeler kendilerinden binlerce kilometre ötelere demokrasi götürme iddiasındaki ülkelerdir. İdamın bu ülkelerde uygulanıyor olması insan hayatına verilen değerin bir göstergesi olmakla beraber işlenen suça nispetle o kişinin idam edilmemesinin ise her halükarda o kişi için bir mükafat olmasıdır.

     

    Allahu Teala'nın hem dünya hem ahiret saadeti için insanlığa gönderdiği son din olan yüce İslam dinimizde de ceza hukuku diye bir konu vardır. İslam ceza hukukunda 3 tip ceza vardır. Birincisi had cezalarıdır ki yapılan suçun karşılığında verilecek ceza bellidir. Örnek: içki içene 80 değnek vurulması, hırsızlık yapanın (bütn şartları sağlıyorsa) elinin kesilmesi, zina yapan evli şahsın recmedilmesi gibi. İkinci tip cezalar kısas cezalarıdır. Kısasa kısas tabiri buradan gelir. Bir kişinin gözünü çıkardıysan gözün çıkarılır, kolunu kırdıysan kolun kırılır, birini öldürdüysen öldürülürsün.(tabi bunlarda şahısların affetmesi söz konusu olabilir). Üçüncü tip cezalar tazir cezalarıdır ki bunlar kadıların insiyatifine bırakılmış cezalardır. Ufak tefek suçlar karşılığında verilir. Mesela; asık suratla bakmak, yüksek sesle bağırmak, belli süre hapis cezası, sürgün etmek, vs... bu kapsama girer.

     

    Bu kısa açıklamayı yapmamın sebebi az çok malumat sahibi olmamız içindi. Şimdi; İslam dini öyle muhteşem bir dindir ki bütün insan yapımı sistemlerin üzerindedir. Çünkü Cenab-ı Hakkın kanunlarıdır, yüce yaratıcımızın emirleridir. Hangi yaratılmış mahluk yaratıcıdan daha üstün bir sistem ortaya koyabilir ki(haşa) , olacak iş değildir. Şu olabilir bazı doğruları vardır bünyelerinde ama şunu asla unutmamak lazımdır ki onların belli başlı doğruları da zaten İslamın içinde bulunmaktadır.

     

    Allahu Teala Kuranı Kerimde Bakara Suresi 179. ayette "Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz." buyurarak bu hükümlerin tatbik edilmesi neticesinde bütün bir toplumun kurtulacağına işaret etmiştir. Zaten bu hükümlerin tatbik edildiği dönemlere bakarsanız cinayetlerin, hırsızlıkların yok denecek seviyede olduğunu tarih sayfalarında görürsünüz.

     

    O yüzden bu talep İslamın bünyesinde olan bir taleptir ama dediğiniz gibi müslümanların hasretine de topyekün son verecek değildir. Elbette ki herşeyiyle dinimizin gereklerinin tatbik edilmesini arzularız ki zaten müslüman olarak arzulamak, istemek ve hatta çaba sarfetmek zorunluluğumuz da vardır ama belli başlı hükümlerin de tatbik edilebilme imkanı varken de buna karşı çıkmak veya bunu eleştirmek de bana göre yersiz olmakta. İdamın bile nasıl yapılacağı ne şekilde yapılacağı bunlar bile dinimiz içerisinde açıklanmıştır. İnsanların niye boyn vurulur çünkü bütün sinirler boyundan geçmektedir ve önce bu kısım kesildiğinde insan en acısız şekilde canını vermiş olur....

    • Like 1

  5.  

    Hocası Cemâleddin Afgâni vâsıtasıyla Ezher‘e masonluğu sokan odur. Nitekim bir takım yanlış işlerin revaç bulması hususunda Kasim Emini‘yi teşvik eden de odur..." İşte bize kahraman diye yutturulmaya kalkışılan Muhammed Abduh ve Cemaleddin Afgani’nin Hocaefendi nazarındaki ahvalleri. Afgani’nin ajanlığı hususunda Cennetmekan Sultan Abdulhamid’de Hocaefendi ile aynı kanaattedir ve hatıralarında bu hususu dile getirir. Yeri gelmişken Mustafa İslamoğlu’nun Afgani hakkındaki sözlerine değinmeden geçemeyeceğim. Afgani hakkında kanaati sorulan İslamoğlu “Afgani’ye kara çalanlar O’nun tuvalet bezi bile olamazlar” şeklinde cevap veriyor.

     

    Geçmişi, ilişkileri, hatta memleketi bile karanlık olan (Afgani’nin İranlı olduğuna dair kuvvetli iddialar var) Afgani için Müslümanların Halifesi ve Türklerin Hakanı Abdulhamid Han ve Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi başta olmak üzere Ehl-i Sünnet alimlerine söylenen bu sözü aylar önce dinledim. O günden beridir de içim halâ sızlıyor. Eşhedü billah ki Osmanlı’nın başkentinde bir tefsir dersinde Osmanlı’nın padişahı ve şeyhülislamı için söylenen bu söz kalbimi dağladı.

     

    ................................................................................................................................................................................................

     

    Fakirin şu yazılarında geçen üç beş ecdad yadigarı kelimenin ağırlığından şikayet eden arkadaşlarımız var. Geldiğimiz durum vahim. Gençliğimiz İstiklal Marşı’nı bile anlamaktan aciz hale geldi. Dünyada kendi milli marşını lugata bakmadan anlayamayan ikinci bir millet yoktur. Tabelalar, işyeri isimleri bile artık yabancı dilde. Dildeki değişim kültürel tahribi ve fıtratımızın tağyirini de beraberinde getirdi. Heyhat ki Mustafa Sabri Efendi Hocamızın bunu yetmiş sene önce dile getirmesi takdire şayan bir ferasettir. “Yahudiler insanlık âlemine beş tane kimyasal veya hidrojen bombası atsalar, beş tane küfür ve dalâlet önderi Yahudi âlimin icra ettiği tesiri yapamazlar. Bunlar Komünist Marx, Evrimci Darwin, Avusturya’lı Freud, Fransalı pozitivist Auguste Comte ve Sosyolog Durkheim’dir” sözleri Hocaefendinin basiretinin bir başka misalini de göstermesi bakımından zikredilmelidir. Zira Mustafa Sabri Efendi Hazretleri bu sözü zikrettikleri zaman bu insanların yol açtıkları tahribat bilinmekteydi.

     

    Bugün ise sebep oldukları yıkıntı tüm insaf sahipleri tarafından anlatılmaktadır. Marx; öncüsü olduğu sosyalizm ve komünizm ile insanlığı inanılmaz bir girdaba sürüklemiştir. Komünizm adına işlenen her cinayette onun da payı vardır. Kamboçya gibi adı sanı duyulmamış bir Güney Asya ülkesinde iki milyon masum insan sırf komünizm adına katledilmiştir. Dünya elli yıl süreli bir soğuk savaşa sürüklenmiş; insanların aç kalması pahasına nükleer silahlanmaya sebep olmuştur. Darwin; insanın maymundan türediği fikri ve evrim teorisi ile insanların kafasındaki Hâlık fikrini çürütmeye kendini adayarak nice insanların zihinlerini bulandırmış, âhiret inancını yok saymak suretiyle buhranlara ve bunalımlara sürüklemiştir. Freud; her meselenin altında cinsellik aramakla yeryüzünde Lut kavminden sonraki en büyük ahlaki çöküntünün işaret fişeğini ateşlemiştir.

     

     

     

    Mustafa Sabri Efendi'den Allah razı olsun. Yaşadığı dönemde ehli sünnet karşıtlarının karşısında durmuştur hatta din tahripçileri ile ilgili bir de kitap yazdığını biliyorum ama piyasada var mı yok mu onu bilmiyorum...

     

    Kendisinin en büyük hatası Ulu Hakan Sultan 2. Abdülhamid Han Hazretleri'nin karşısında durmasıdır. Sultan tahttan indirildikten 6 ay sonra yaptığı hatanın farkına varıp pişmanlığını dile getirmiştir. (Allahu Teala affıyla muamele eylesin inşallah)(Sultan Abdülhamid Hakkında Meşhurların İtirafları/Çamlıca Yayınları/Sayfa 50-51-52)


  6. 'İdamın geri getirilme zamanı gelmedi mi?'

     

    TBMM Başkanvekili ve Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'ta, sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinden, idam tartışmalarıyla ilgili attığı mesajlarda çarpıcı ifadeler kullandı

     

    Yakut, yaşanan terör olayları ve art arda gelen şehit haberleri sonrasında Twitter'daki hesabına, "İdamın geri getirilmesi tartışılmalıdır" yazdı. Ayrıca "Amerika'da katil olaydan sonra vurularak öldürülürken, biz onbinlerce şehidimizin katilini idamdan kurtarıyoruz" diye twit atan Yakut, takipçilerine, "İdamın geri getirilme zamanı gelmedi mi?" diye de sordu. BDP milletvekillerinin PKK'lı teröristlerle kucaklaşma görüntülerini de değerlendiren Yakut, yeni anayasa çalışmalarına atıfta bulundu ve konuyla ilgili olarak da, "Yeni anayasa çalışmasında terörle bağlantısı olan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması" diye mesaj yazdı.

     

    http://www.habervaktim.com/haber/260509/idamin-geri-getirilme-zamani-gelmedi-mi.html

    • Like 2

  7. Muhammed Zahid el Kevseri hazretlerinin hizmetlerinden dolayı Allahu Teala razı olsun. Kendisinin ülkemizde mezhepsizlik fitnesini yaymaya çalışan ve bunu bazen direkt olarak bazen el altından yapmaya çalışan din tahripçilerine karşı ve ehli sünnet müslümanlarını ikaz etme mahiyetinde kaleme almış olduğu küçük risalesi "Mezhepsizlik Dinsizliğe Köprüdür" ü okumayan varsa tavsiye ederim. bu konuda kısa ve öz bir çalışmadır...

    • Like 1

  8. Peygamber Efendimiz sav in Ümmü Seleme validemizin tavsiyesini dikkate aldığını ben de duymuştum. Bu olay zaten "kadınlarla istişare yapın, dediklerinin tersini uygulayın" uydurma sözünü çürütür mahiyettedir. Kadınla istişare yapılır lakin kadının yazıda da geçtiği üzere saliha bir kadın olması esastır.

     

    dinimiz kadınların ve erkeklerin vazifelerini, haramları helalleri en ince ayrıntısına kadar açıklamıştır. kadından ne olur ne olmaz bunların hepsi uygulamalarda görülmektedir. kadından; peygamber gelmemiştir, kadı ve hakim olmaz, veli olur ama mürşid olmaz, devlet reisi olmaz, aile reisi de olmaz. bu vazife erkeğe verilmiştir. mesela boşama hakkı da erkeğe verilmiştir şayet kadına verilse idi sabahtan akşama kadar kaç sefer boşarlardı Allah bilir :) , duyguları ile hareket ettiklerinden kararları sağlıklı olmamaktadır.

     

    günümüzde maalesef kadın-erkek eşitliği mevzuları müslüman aileleri fazlasıyla dejenere etmiş durumda. halbuki kadına İslamın verdiği değeri hangi din, hangi ahlak sistemi verebilmiştir? daha 20. yüzyıla kadar hristiyanlar kadınları incile dokundurmuyorlardı, yahudiler ibadethanelerine almazlar; bundan 1400 sene önce Cenabı Hakk; tamamen kadınlarla alakalı ve kadın demek olan nisa suresini, bundan başka meryem suresini, mücadele suresini ve daha başka sureleri insanlığa Peygamber Efendimiz sav vasıtasıyla bildirdi. "cennet anaların ayakları altındadır" dedi peygamber efendimiz sav, baba ve anne çağırdığında 3 kere anne sonra baba dedi, kabeyi annesine sırtında tavaf ettiren sahabeye " senin bu yaptığın annenin karnındayken atmış olduğun bir tekmeye kafi gelmez" buyurdular. sav...

     

    ama şimdi kadınlar maalesef başlarına buyruk, altlarında arabaları, cüzdanlarında kredi kartları, akşama kadar sokaklarda...

     

    Osmanlıdan sonra yerleşen rejimin en büyük argümanlarından biri olan kadının sokağa dökülmesi maalesef son yıllarda muhafazakar kesimin de sistemin dişlileri arasında erimesi neticesinde büyük bir başarıya ulaşmıştır...

    • Like 3

  9. insanlar 7 sene bekliyorlar gidebilmek için, yazık günahtır zaten hacca gitme yaş ortalamamız 60'ın üstünde, 7 sene sonraya kim öle kim kala! bu iş bir an önce çözüme kavuşturulmalıdır. bu sene hac döneminden sonra Kabe-i Muazzama'da yıkım var zaten bir tarafta onlarca vinç çalışmakta şimdi bile. malum Osmanlımızın revakları da ortadan kaldırılacak. çok büyük bir genişletme çalışması yapılacak. eğer bu çalışmalardan sonra da kota olursa bu işte kasıt aranmalıdır. ha bir de ülkemizde ramazan umresine de büyük talep var onun da kotalı olacağı söyleniyor inşallah asılsızdır.

     

    katarda çalışan bir arkadaşıma sordum orada da kota var mı diye? sözde var ama dedi geçen sene başvuran herkesi aldılar, kotaya falan bakmadılar dedi. katar küçük bir ülke ama kota konusunda özellikle Türkiyeye karşı çifte standart olduğundan şüphem yok. İran mesela; oradan hacca gelmek hem ucuz hem de daha kolay...

     

    istediğimiz zaman, İslamın 5 şartından biri olan hac gibi farz ibadeti bile yerine getiremediğimiz bir dünyada yaşamaktayız. Allahım sonumuzu hayreyle(amin)


  10. İran'dan Beşşar Esed'i sevindirecek itiraf!

     

     

    İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komitesi Başkanı Alaaddin Borujerdi, bir meclis heyetinin ikili ilişkileri geliştirmek üzere Şam'a gideceğini duyurdu. İran Devrim Muhafızları'nın istihbarat şefi Hüseyin Taib de Esed rejimine destek vermenin İran için bir sorumluluk olduğunu söyledi. Hüseyin Taib, "Hepimizin Suriye'yi destekleme sorumluluğumuz var ve direniş hattının kırılmasına izin verilemez." diye konuştu.

    İran, bölgedeki en önemli müttefiki Beşşar Esed'i kaybetmemek için Suriye'deki isyanı bastırmak üzere özel birlikler gönderdiği iddiasını birçok kez yalanlamıştı. Ancak İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, türbe ziyaretine gittiği iddia edilen muhaliflerce rehin alınan İranlıların devrim muhafızı olduğunu resmen kabul etmişti. Muhalifler, öldürdükleri birçok kişinin İran uyruklu olduğunu, bazılarında İran Devrim Muhafızları kimliklerinin çıktığını belirtiyor. Muhaliflere göre büyük can kayıplarına yol açan helikopterleri ve ağır silahları İranlılar da kullanıyor. İran yönetiminin Irak üzerinden de Suriye'ye silah sevkiyatına devam ettiği kaydediliyor.

    İRANLI KESKİN NİŞANCILAR SİVİLLERİ VURUYOR

    Muhalif Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) komutanları, İran'dan getirilen keskin nişancıların sivillerin korkulu rüyası olduğunu söylüyor. Muhaliflere göre şiddetli çatışmaların yaşandığı Halep'te bin kadar İranlı nişancı bulunuyor. ÖSO komutanları, "Sivilleri öldürmede herhangi bir beis görmüyorlar. Keskin nişancı kurşunlarıyla hayatını kaybeden çocuklar var. Bu kişilerin derhal yakalanarak savaş suçları mahkemelerinde yargılanmaları lazım." şeklinde konuşuyor.

    Rejimden entelektüellere gözaltı

    Esed güçleri, rejim tarafından işsiz ve evsiz bırakılan insanlara yardım eden ünlü yapımcı ve oyuncu Erva Nayrabiya'yı perşembe günü tutukladı. Yakınları, Nayrabiya'nın Şam havaalanında Kahire'ye giden bir uçağa binmek üzereyken tutuklandığını söyledi. Gizli servis polisleri ayrıca meşhur dizi oyuncusu Muhammed Ömer Oso'nun da evine baskın yaparak oyuncuyu belirlenemeyen bir yere götürdü. Rejim güçleri, üç ay önce de Basi Şehadeh isimli genç yönetmeni vurarak hayatını sonlandırmıştı. Yakınları, Vail Kastom isimli heykeltıraşın Şam'daki bir hapishanede işkence gördükten sonra geçen ay öldüğünü aktarırken, ülkenin en ünlü karikatüristi Ali Ferzat geçen yıl polisler tarafından dövülmüş ve iki eli kırılmıştı.

    Öte yandan, Suriyeli muhalifler, internet üzerinden paylaştıkları bir görüntüde, Beşşar Esed rejiminin kimyasal silah kullandığını iddia etti. Görüntülerde, muhaliflerin sahra hastanesine getirilen bir çocuğun vücudunun derisinin tamamının yandığı görülüyor. Muhalifler, yanıkların "kimyasal silah sonucu oluşmuş yaralara benzediğini" ifade ediyor.

     

    Kaynak: Zaman


  11. kendisini İmamı Azam hazretleriyle, İmamı Şafii hazretleriyle bir tuttuğunun ispatı mahiyetindeki olan bu yazı star da kendisi ile yapılan röportajın son kısmıdır. görüldüğü gibi hayrettin karaman yıllardın aynı çizgide olduğunu söylüyor ki zaten öyle. ahmed davudoğlu'nun "dini tamir davasında din tahripçileri" adlı kitabında 30 sene önce hakkında yazılan neyse fazlası vardır ama eksiği yoktur. mezhepsizlik ekseninde ve müçtehidlik iddiasında çizgisini koruduğu kendisinin de beyan ettiği üzere ayan beyan ortadadır. yaşı da 80 olmuş ne diyelim Allah hidayet versin de yanlışlarından dönsün...

     

     

    MEZHEPÇİLİKTE BİZ HALA AYNI YERDEYİZ

     

    İÇTİHATLARIYLA Müslümanların pek çok güncel sorununa çözüm üreten Prof. Dr. Hayreddin Karaman bu sırada 'Mezhepsiz' eleştirisine de uğradı. Ama bugün eleştiriyi yapanlarla aynı noktaya yakın olduğu görülüyor. Kendisinin mi değiştiği, eleştirenlerin mi kendi noktalarına geldiği, yoksa bir sentez mi oluştuğuna yönelik soruya Karaman şu yanıtı veriyor:

    "Doğrusu biz bulunduğumuz noktadan geriye gitmedik. Geriden bu noktaya doğru gelenler oldu. Bulunulması gereken yerden ileriye gidenler oldu. Bununla da uğraşmaktayız. İslam'ın değişmezleri konusunda dengeyi tutamayan arkadaşlar oluyor. Biz bulunduğumuz yerde duruyoruz. Hem geride kalıp orada olması gereken insanlara el uzatıyoruz. Onlar iyi niyetle bizim bulunduğumuz yeri yanlış görüyor da olumsuz beyanlarda bulunuyorlarsa 'mezhepsiz' falan gibi, bunlara da düşmanca davranmıyor, büyük bir alınganlık göstermiyoruz. Diyoruz ki 'Siz iyi niyetle söylüyorsunuz ama biz mezhepsiz değjliz.. Bizim mezhebimiz var. Gelin konuşalım. Nedir bu mezhepsizlik, neyi kastediyorsunuz? Böyle diyoloğu açık tutarsanız zaman içinde yakınlaşma oluyor. Böyle de oldu. Mezhep ayrılığı değil ama mezhepçilik (İslamiyet için) en büyük problemlerden biri.

    Mezhep içtihat farkı demek. Sizin içtihatınız sizin mezhebiniz, benim içtihatım benim mezhebimdir. Ebu Hanife'nin içtihatı Hanefi mezhebidir. Onu tercih eden insanlar Hanefi olur. Ama Hanefici olmazlar. Ebu Hanefeci olmazlar. Öyle olduğu için Şafiler de onun kardeşi olur. Malikiler de onun kardeşi olur. Amberiler de onun kardeşi olur."'

     

    http://www.haber7.com/guncel/haber/918115-prof-hayreddin-karamanin-ilginc-hikayesi


  12. Nedense ülkemizde hep bayanların problemleri konuşulur, dile getirilir, gündemde tutulur. Erkeklere "sizin bir probleminiz var mı, derdiniz, sıkıntınız var mı?" diye sorulmaz. Bu bence belli konulara yoğunlaşmanın ve o konulardan başka sanki müslümanların problemi yokmuş gibi düşünmenin bir neticesi olsa gerektir. Yıllarca türbanı konuştuk, peki türban problemi çözüldüğünde müslümanların bütün problemleri çözülmüş mü oluyor veya türbanlı olarak okula girme hakkı veya çalışma hakkı kazanıldığında ,namahrem erkeklerle beraber aynı mekanda çalışmak uygun mudur değil midir ya da kadın çalışmalı mı çalışmamalı mı hususları acaba neden hiç tefekkür edilmez? mevzumuz bu sorular ve cevapları olmadığından dolayı asıl mevzumuza dönelim...

     

    Müslüman bir ülkede, 4 mezhebe göre de kesilmesinin haram olduğu belirtilen, başta Kainatın Efendisi sav olmak üzere bütün peygamberlerin sünneti olan, diğer kavimlerden bizi ayıran en önemli alametlerden, kimliklerden, karakterlerden biri olan sakalımızı, develt dairelerinde, resmi kurumlarda sünnete uygun bir şekilde bırakmak istiyoruz. 1982 tarihli ve 17849 sayılı "Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik" in 5. maddesinin ilgili kısımları şu şekildedir:

     

     

    Madde 5- 2. maddede sözü edilen personelin kılık ve kıyafette uyacakları hususlar;

     

    b-Erkekler; Elbiseler temiz, düzgün, ütülü ve sade; ayakkabılar kapalı, temiz ve boyalı giyilir. Sandalet veya atkılı ayakkabı giyilmez. Bina içinde ve görev mahallinde baş daima açık bu­lundurulur. Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Saçlar, kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir, temiz, bakımlı ve taranmış olur. Hergün sakal tıraşı olunur ve sakal bırakılmaz. Bıyık tabiî olarak bırakılır, uzunluğu üst dudak boyunu geçemez, üstten alınmaz, yanlar üst dudak hizasında olur, alt uçları dudak hizasından kesilir. Kravat takılır, kravatı örtecek şekilde balıkçı yaka veya benzeri sü­veterler giyilmez. Hizmet gereğine uygun olarak verilmişse tek tip elbise giyilir.

    (Değişik: 7/8/1991 – 91/2048 K.) Bina içinde gömleksiz, kravatsız ve çorapsız dolaşıl­maz.

     

    Bence bu, insanları 24 saat sürekli olarak bir haramı işleme mecburiyetinde bırakan yönetmelikte ilgili düzenlemeler yapılmalıdır. İslama hizmet için de çok güzel bir fırsat olur. Bu vesileyle başbakanlığa hitabımızdır...

     

     

    tazir

    • Like 3

  13. bu sözün "Beni bir deli anladı o da yanlış anladı" kısmını Hüseyin Üzmez(İslam davasını çok üzer-bunu Üstad Müdafaalarım adlı kitabında bu şekliyle yazmıştır), Hilal Tv nin Üstadı Anma Programında, Üstadın kendisi için söylediğini beyan etmektedir. Yani orada geçtiği üzere bu söz Hüseyin Üzmez için söylenmiştir. Bu programı izlemek isterseniz, sitemizin, download bölümünde Üstad hakkında konferans ve programlar bölümünde, Hilal Tv-Üstadı Anma Programı seçeneklerini indirmeniz gerekmektedir.

     

    http://www.n-f-k.com/download?category=5


  14. Din tahripçisi Reşid Rıza'nın "Telfik-i Mezahib" (Mezheplerin Birleştirilmesi) adlı ehli sünnet müslümanları için fitne kaynağı kitabını müslümanlara hizmetmiş gibi Türkçeye çeviren ve müslümanlar için ihanetlerin en büyüklerinden birini yapan ve bu fikriyatını yıllardır ince ince ve sinsice müslüman dimağlara zerketmeye çalışan Hayrettin Karaman bugünkü yazısında da bunun kendi açısından güzel, ehli sünnet açısında dehşetli bir örneğini vermiştir. Yazısı baştan sona mezhepsizlik ekseninde yazılmış ve o minvalde son paragrafta nihayete ermiştir.

     

    İhvan Müslüman İran'ı destekler

     

    Kuruluşundan beri İhvan'ın (Müslüman Kardeşlerin) riayet ettiği kural, ümmeti bölecek, parçaları birbirine düşürecek, birliğe zarar verecek davranışlardan uzak durmak, mezhep farklarını ön plana çıkarmamaktır. Özellikle ümmete düşman olan güçlerle mücadele eden Müslümanları desteklemektir. Bu kuralın varlık ve işlerliğini gösteren örnekler:

    İhvan'ın kurucusu ve hâlâ manevi önderi olan Hasen el-Bennâ -Hocası Muhibbuddîn el-Hatîb'in aksine- Mısır'da, Sünnî-Şîî yaklaşması faaliyetine (takrîB) destek vermiştir.

    Suriye İhvanı'nın lideri (el-murâkıbu'l-âmm) Mustafa Sibâî, "es-Sünnetü'n-nebeviyye" konulu kitabında aynı yaklaşımı benimsemiştir.

    İhvan'ın üçüncü lideri Ömer Telemsânî ed-Da've dergisinde yazdığı bir makalede (Temmuz, 1985, sa. 105) şunları kaydetmiştir:

    "Şîa ile diğerleri arasındaki siyasi ihtilaflardan uzak olarak İhvan, çeşitli mezheblere mensup bulunan Müslümanların safları arasında elle tutulur bir yaklaşmanın olması için elinden geleni yapmaktadır... Doğu'dan Batı'ya her yerdeki Müslümanların canu gönülden istedikleri bu birlik ve yakınlaşma konusunda gayret göstermezlerse her iki grubun alimleri dini vazifelerini ihmal etmiş olacaklardır."

    Muhammed Gazâlî, "Keyfe nefhemu'l-İslam" isimli kitabında (s. 142):

    "Öteden beri siyasi ihtiraslar, Müslümanların inançlarını da etkilemiş, dinden olmayan bazı hususları inanca dahil etmiştir; bunun sonucunda Müslümanlar -küçükleri dışında- iki büyük gruba ayrılmışlardır: Sünnîler ve Şîîler. Halbuki bu iki grup Tek bir Allah'a ve Onun Resulü Muhammed'e (s.a.) iman ediyorlar; her iki grubun inancı içinde Müslüman olmak ve kurtuluşa ermek için gerekli olan unsurlar mevcuttur."

    Raşid el-Gannûşî (el-Hareketu'l-islamiyye ve't-tahdîs, s. 17):

    "İslam'ın cemiyet düzenini ve devleti de içine alan kapsamlı tasavvuru üç büyük islâmî harekette mevcuttur: Müslüman Kardeşler, Mevdûdî'nin Cemâati ve İran'da Humeynî hareketi."

    Mevdûdî (Mecelletu'd-d'ave, Ağustos 1979, sa. 19):

    Humeynî devrimi islâmî bir devrimdir, bunu gerçekleştirenler Müslüman topluluk ve islâmî hareket içinde yetişmiş gençlerdir, bütün Müslümanların ve özellikle islâmî hareketlerin bu devrimi desteklemeleri ve her alanda yardımlaşmaları dini bir vazifedir."

    İhvan'ın Küveyt'te çıkan el-Muctema' isimli degisinin başlangıç yazısını sözcüleri İsmâîl eş-Şattî kaleme almıştı (özeti): İmâmî Şîîler İslam ümmeti ve Muhammedî milletin bir parçası olduğu için, İslam'a ve ümmete düşman olan güçlerle mücadelelerinde onları desteklemek farzdır. Şah mecûsîliğin bayrağını taşıyor, imâmî Şîîler ise İslam bayrağını taşıyorlar. İran devrimi sonunda oluşacak islâmî kurumlar ve tecrübe, islâmî devlet kurmak isteyen diğer müslümanlar için de önemli bir birikim olacaktır."

    İran'da Humeynî'nin liderliğindeki devrim başarıya ulaşınca İhvan, çeşitli ülkelerdeki temsilci/liderlerini topladı, özel bir uçak kiralayarak Humeynî'yi tebrike gittiler.

    İhvan, son savaşında Lübnan Hizbullahı'nı ciddi bir şekilde desteklemiş ve Suûdî alim Abdullah b. Cibrîn, Hizbullah aleyhine bir fetva neşredince İhvan uleması buna şiddetle karşı çıkmıştır.

    Mezhepçilik ve mezhebî siyaset ümmeti parçalar, birbirine düşürür ve tüketir. Mezhepçilik yerine -her grubun farklı mezhep inançlarını kendilerine bırakıp- ortak İslam imanında kardeş olmaya bakmak gerekiyor.

     

    Hayrettin Karaman

     

    http://www.habervaktim.com/yazar/ihvan-musluman-irani-destekler-53664.html


  15. fitne ki ne fitne. yüzyıllardır başımızın belası İran...

     

    Osmanlıya karşı haçlılarla ittifak yapmayı planlayacak derecede büyük bir fitne...(Kanuni zamanı)

     

    Celali isyanlarını körükletecek seviyede büyük bir fitne...

     

    Osmanlı ne zaman Avrupaya yönelse sırtından hançerleyen bir fitne...

     

    Tarihinde hep sunnilerle savaşmış bir fitne...

     

    Sırf şiiliğin bir kolu olan, haşa Hz. Ali ra a tapan Nusayri esada arka çıkan bir fitne...

     

    karaktersiz adamlar...

    • Like 2

  16. NAMAZ,NAMAZ,NAMAZ

     

    Hiç incitmeden,asla soğutmadan,zerrece ürkütmeden,kuş kanadı kadar yumuşak ve nüvazişli bir sesle, bir temasla hep dokunuyorlardı:

    "-Namaz,aman namaz,mutlaka namaz...Nerede,ne şart altında olursa olsun,mutlaka namaz..."

    Sonra yakınlarından birinden duydum:

    "-Bir vakit namazımı kaybetmektense,derlermiş;dünyaları kaybetmeyi tercih ederim."

    (sayfa 158)


  17. müslümanlar için Cenabı Hakkın bir ikramı olan; rahmet ayı, arınma ayı, kurtuluş ayı ramazanımızın bu sene de sonuna geldik. gündüzünde oruç tutmanın heyecanı, gecesinde teravih namazı ve orucun başlangıcı olan sahuruyla 24 saat manevi olarak bizi 1 ay boyunca kuşatan aylar sultanı ramazan.

     

    başladı ve bitti, Allahu Teala inşallah hepimizi "ramazana ulaşıp affedilmiş olarak ramazanı tamamlayanlardan" eylesin inşallah. bütün senemizi ramazan tadında, ramazan coşkusu içerisinde geçirebilmeyi nasip eylesin ve bu mübarek ayın tekrarlarına sağlıklı sıhhatli olarak cümlemizi kavuştursun inşallah.

     

    Bu mübarek ayın hürmetine Allahu Teala bütün dünyada zulüm gören, sıkıntı çeken müslüman kardeşlerimize kurtuluş nasip eylesin inşallah.

     

    Bayramınız mübarek olsun...

    • Like 1

  18. insanların tek derdi para gelsin de nasıl gelirse gelsin olunca bu sonuçlar kaçınılmaz oluyor. Bir insanda Allah korkusu yoksa, haram helal bilinci şuuru yoksa bunların olması gayet normal. Biz bir zamanlar dürüstlüğümüzle Avrupaya nam salmıştık, osmanlı onların nazarında güvenli, emniyetli ülkeydi. Bu ruh nereye gitti veya nerde saklanıyor?

    • Like 1
×
×
  • Create New...